HABER MERKEZİ (23.05.2016)- Gazetemizin 122.Sayısında yayınlanan ‘’Devrim ve komünizm mücadelesinde toprağa düşenlerin anısına…’’ başlıklı makaleyi okurlarımızla paylaşıyoruz.
Dünya ve coğrafyamız sınıflar mücadelesi tarihinin ölümsüz kahramanlarının anısı önünde saygıyla eğilirken, ölümsüz anılarıyla yaşattıkları mücadelelerini selamlıyor, Kaypakkaya yoldaş şahsında parti şehitlerimizi mücadelemizin kılavuzları olarak yaşatıyoruz.
Onları anmak ve anlamak, onların uğruna düştükleri davayı anlamak ve mücadele pratiğiyle anlamlandırmakla mümkündür. Bu anlamda insanlığın yüce davası adına bedeller pahasına omuzlanan mücadeleyi, salt kahramanlık ve bedeller üzerinden açıklayan dar yaklaşımla değil, tüm tarihiyle birlikte insanlığın ilerlemesine katkılarıyla anlamak elzemdir. İnsanlık toplumlar tarihiyle birlikte ilerledi, bu ilerleyiş devam etmektedir. Bu ilerleme kesinlikle siyasi boyut taşımaktadır. Siyasi mücadeleler bu tarihin bizzat motorudur. Siyasi mücadelelerin insanlığın özgür dünyaya ilerlemesinde devrimci cephede yer alanlar tarihin yaratıcılarıdır. Bu tarih devrimci kitleler tarafından yazıldığı gibi, bilinçli sınıf savaşçıları ve önderlerinin kurumsal mücadelelerde ödediği bedellerin oynadığı rollerle de doğrudan alakalıdır. Bu bilinçle tarihsel mücadele süreci ve bu sürecin ölümsüzleşen öznelerini bütünlüklü anlamak zorunludur. İnsanlığın devrimci ilerleyişini görev olarak omuzlayanlar, bu tarihe ve bedellere kayıtsız olamazlar. Bilakis bu kaynaktan önemle beslenirler.
Tarihsel süreç içerisinde sınıflar mücadelesi
Toplumların ilerleme tarihi sınıflara bölünmüş toplumsal sistemlerde yaşanan büyük altüst oluşlara tanıklık yaparak günümüzün ilerisindeki toplumsal aşamaya uzandı. Bu ilerleme tarihi yeniçağların açılması tarihidir de. Her toplumsal aşamada tarihsel olarak devrimci rol oynayan sınıfların ağır bedeller pahasına omuzladığı insanlığın aydın çağa ilerleme serüveni sınıflar mücadelesinden başka bir şey değildi. Bundandır ki tarih, toplumları ve dolayısıyla insanlığı karanlıkta tutan sınıflar ile aydınlığa taşıyan sınıflar arasında cereyan eden çatışmadan ibarettir. Tüm toplumsal gelişme ve ilerlemeler bu zeminde mümkün olurken, yaşanan büyük kıyımlar da bu ilerlemenin bedelleri olarak yaşandı. Kuşkusuz ki, devrim ve komünizm yürüyüşü bu tarihten bağımsız olmayıp, ta kendisidir. Günümüzdeki modern sınıfların mücadelesi, ilk insanlık toplumundaki insanın insanla kavgasından bağımsız değildir. İnsanın insan üzerindeki baskısı sınıf mücadelelerinin temelini oluşturur. Ezen ile ezilen arasındaki mücadele sınıflar mücadelesi olarak bugünkü proletarya ile burjuvazi mücadelesinin tarihsel biçiminden başka bir şey değildir.
Paris Komünü deneyimi ile sınıflar mücadelesi tarihinde yeni bir dönem açılmış oldu. İşçi sınıfı ilk iktidar deneyimini gerçekleştirdi. Kendiliğinden sınıf, kendisi için sınıf olma bilincine ulaşarak sınıf iktidarlarına doğru yöneldi, yol aldı. Bu aşamada yeni bir toplumsal sistem belirmiş oldu. İlkel, köleci, feodal, kapitalist toplumdan sonra sosyalist toplum ufku açılmış oldu. Rusya’da yaşanan 17 Ekim devrimi sosyalist toplumu insanlığa armağan eden ve proleter devrimler çağı olarak yeni bir çağı açan büyük bir ilerlemenin tarihi oldu. Yeni proleter devrimler bu süreci takip etti.
Yengiler gibi yenilgiler de bu tarihsel ilerleyişin birer parçası olarak yaşandı. Sosyalizmde karara bağlanmamış olan sınıflar mücadelesi, yeni burjuvazinin devreye girmesiyle geçici olarak kapitalist burjuvazi lehine sonuçlandı. Ne ki bu, tarihin ve sınıflar mücadelesinin sonu değildi ve sınıflar mücadelesinde hangi sınıfın kazandığı karara bağlanmamış olup, sınıflar mücadelesi durmaksızın devam etti, devam etmektedir. Geçici olarak yenilen proletarya taktik yenilgisine karşın, stratejik zaferi uğruna savaşımını sürdürmektedir.
Türkiye/Kuzey Kürdistan coğrafyası ve toplumsal sistemi sınıflar mücadelesine tanıklık yaparak bütün bu tarihin adeta bir aynası durumundadır. Bir dizi isyan ve ayaklanmalar tarihi günümüzün sınıf mücadelelerine arka plan yaratmaktadır. Mustafa Suphi’lerin TKP’si coğrafyamız sınıflar mücadelesinde modern sınıf mücadelelerinin nitel bir dönemecini ifade etmektedir. Komünist hareketin coğrafyamızdaki ilk doğuşunu temsil eden Suphi önderliğindeki TKP, Kemalist iktidarın komployla Suphi ve yoldaşlarını katletmesi sonrasında fiilen tasfiye olup, takip eden gelişmeler neticesinde yeni önderlikler altında giderek sosyal şoven gerici bir partiye dönüştü. Henüz doğmuş olan Komünist Parti önderlerinin katledilmesiyle kısa sürede tasfiye edilip komünist parti boşluğunun devam etmesiyle neticelendi. 50 yıl süren sessizlik ve pasifist süreç 1971 devrimci çıkışıyla ters yüz edilebildi.
Dünya ölçeğinde yaşanan mücadele ve devrimler coğrafyamız öğrenci gençliği üzerinde büyük etkiler yaratıyordu. Özellikle Çin Büyük Proleter Kültür Devrimi dünya çapında yarattığı etki coğrafyamızda da öğrenci gençlik ve mücadelesine tesir ediyordu. Başlarda anti-emperyalist karakterde ve Kemalist hareketin etkisinde olan gençlik hareketi, Büyük proleter Kültür Devrimi’nin etkisiyle dünyada yaşanan 68 gençlik hareketi rüzgarı ve devrim dalgasının yankılarının yanı sıra, Marksist klasiklerin ülkeye girişi ve çevirisinin yapılmasıyla da devrimci özde bir gelişme süreci yaşadı. İşte Suphi TKP’si sonrası yaşanan 50 yıllık pasifist süreç bu koşullarda yırtılıp devrimci çıkış yakalanıyordu.
1971-72 devrimci çıkışının önderleri öğrenci gençlik hareketinden geliyordu. Fikir Kulüplerinden, Dev-Genç ve TİİKP içinde yaşanan derin ideolojik-teorik tartışmalarda yaşanan ayrılıklardan sonra, THKO, THKP-C ve TKP(ML) olarak ülke komünist ve devrimci hareketin Mahir, Deniz ve Kaypakkaya önderliğinde kuruyordu, kurdu. Milli Demokratik Devrim/Sosyalist Devrim tartışması bu dönemin belirleyici tartışması olarak ayrılıklara yol açtı. Aynı dönemin diğer ayrılık nedeni tartışmaları ise sosyal emperyalizm, Kemalist hareketin değerlendirilmesi, milli mesele gibi başlıklarda özetlenebilir.
Komünist ve devrimci hareket, ideolojik-teorik mücadelelere paralel olarak, dünyada olduğu gibi coğrafyamızda kabararak yaşanan sınıf mücadeleleri koşullarında gelişti. Öğrenci gençlik hareketinin bu döneme renk verdiğini söylemek yanlış olmaz. Nitekim ülke devrimci hareket önderleri bizzat öğrenci gençlik hareketinin önderleriydi. Ve bu önderler dünya devrim hareketi ve devrimci teoriden beslenmekte idiler. Bunun önemi devrimci hareketin doğup gelişmesinde devrimci teorinin ve aydın damarın oynadığı rolden ileri gelir ki, sınıflar mücadelesinin ancak bilimsel teori kılavuzluğunda ve bu teorinin aydınlattığı sosyal pratikte billurlaşan bir önderlik altında zafere ilerlemesi mümkündür. Kısacası bilimsel sosyalizmi benimsemiş önderliğin rolü ve önemi devrim açısından tayin edici bir ihtiyaçtır. Kendiliğinden gelme hareketlerin ufku sınırlı olup, bu hareketlerin devrime ulaşması, siyasi iktidarı ele geçirmesi mümkün olmamakla birlikte, devrimci teori-pratikten yoksun önderliklerin de devrim ve Komünizm yürüyüşünü zafere taşıması zordur.
Mahir, Deniz ve Kaypakkaya önderliğindeki ülke devrimci hareketi 71-72 çıkışıyla bilinçli devrimci rotaya girip silahlı mücadelelere girişince gerici hakim sınıfların hedefi haline geldi. 12 Mart AFC’si, Mahir, Deniz ve Kaypakkaya şahsında THKP-C, THKO ve TKP(ML)’ye azgın faşist saldırılara girişti. Yürütülen amansız faşist saldırılar sonrasında Mahir ve arkadaşlarını Kızıldere’de katlederken, Deniz ve arkadaşlarını asarak katletti. Hüküm süren AFC 1973 yılında Kaypakkaya ve yoldaşlarına dönük gerçekleştirdiği faşist saldırılarda Ali Haydar Yıldız yoldaşı çatışmada katlederken, çatışmada yaralı kurtulan Kaypakkaya yoldaşı da beş gün sonra yakalayıp Amed zindanlarında aylarca süren işkencelerden sonuç alamayınca katletti.
Can-kan bedeliyle devrim ve komünizm mücadelesi
Böylece tıpkı Suphi TKP süreci gibi, Mahir, Deniz ve Kaypakkaya önderliğindeki THKO, THKP-C ve TKP(ML) de daha kuruldukları ilk yıllar ve hatta aylarda darbelenerek örgütsel yenilgi süreciyle tanıştılar. Ne ki, bu örgütsel yenilgi sürecine karşın, Mahir, Deniz ve Kaypakkaya’nın ardılları kurucu önderlerinin açtığı devrimci çığırı derinleştirip geçici yenilgiyi geride bırakarak devrim ve komünizm mücadelesini günümüze taşıdılar. Bu mücadeleyi daha ileri taşıyarak zaferle taçlandırmak günün görev ve sorumluluğu olarak önümüzde durmaktadır.
Ülke devrimci hareketi sınıflar mücadelesinde büyük ve ağır bedeller ödedi, ödemeye devam etmektedir. Dünya devrim tarihi dünya proletaryasının büyük öğretmenleri dahil, milyonlarca insanın yitimine yol açan ağır bedellere karşın ilerledi, ilerletilmektedir. Ülke devrimci hareketi de kurucu önderlerinin yanı sıra on binlerce militanıyla ödediği can-kan bedeliyle bu yolu izlemektedir. Devrim ve komünizm mücadelesi elbette bu bedellerden ayrı düşünülemez. Ödenen ağır bedeller devrim ve komünizm yürüyüşünün anlamını derinleştirirken, bu yürüyüşün zorunlu olarak izleyeceği yolu da göstermektedir.
Kaypakkaya yoldaşın kurucu önderi olduğu partimiz TKP(ML), organik devamı olan partimiz MKP aşamasına varan uzun mücadele tarihinde yüzlerce önder, kadro ve militanını yitirdi. Ne var ki partimiz, proleter dünya devrimi doğrultusundan, enternasyonalist proletaryanın coğrafyamızdaki görevlerinden ve buna uygun olarak somut devrimimizin örgütlenmesinden bir an dahi geri durmadı. Bütün darbe ve yenilgilere, ödediği ağır bedellere ve tüm zorluklara karşın, partimiz sınıflar mücadelesinin ileri mevzilerinde konumlanan bir siyasi savaş partisi olarak siyasi iktidar perspektifiyle silahlı savaşını sürdürmektedir. Partimiz, dün olduğu gibi bugün de bedel ödemekten sakınmadan devrimci savaşta mevzilenip devrim ve komünizm mücadelesindeki ısrarını korumaktadır. Kuşkusuz ki, bu kararlı devrimci çizgi ısrarında rol oynayan önemli bir dayanak toprağa düşen yoldaşların temsil ettiği anlamlı bedeldir. Şehitlerimizin devrimci savaşımızda büyük bir güç kaynağı oldukları tartışmasızdır. Onların yarattığı gelenek, bıraktıkları miras ve nihayetinde temsil ettikleri devrimci idealler bugün yolumuza ışık tutmakta, devrimci savaşımızın besleyici köklerini oluşturmaktadır. Kahraman şehitlerimizin uğruna ölümsüzleştikleri idealler ideallerimiz olurken, bu ideallerin geliştirilerek gerçekleştirilmesi devrimci görev ve şehit yoldaşlarımıza karşı sorumluluğumuzdur.
Bugün çok daha pervasız boyutlara varmış emperyalist gericilik büyük kıyımlar yaratırken, ülkedeki faşist saldırganlık da giderek boyutlanıp tırmanmaktadır. Halklarımıza devasa azgın baskılar uygulayıp koyu faşist diktatörlük sergilemektedir. Türk hakim sınıfları özellikle Kuzey Kürdistan’da vahşi katliamlar gerçekleştirmekte, Kürt ulusunu adeta soykırımdan geçirmektedir.
İçinden geçtiğimiz bu keskin süreç, devrimci sınıf mücadelesinin daha amansız saldırılara, barbar katliam ve faşist baskılara maruz kalacağını işaret etmektedir. Bu durum karşısında devrimci görev ve sorumlulukların çok daha fedakar şartlarda ve ağır faşist saldırılara rağmen göğüslenmesini gerektirmektedir. Sınıflar mücadelesini can bedeliyle bizlere devreden şehitlerimizden öğrenerek ve elbette onların örnek mücadele kararlılıklarını kuşanarak faşist saldırılar karşısında geri adım atmadan siyasi iktidar perspektifiyle mücadeleyi büyütmek şehitlerimiz kadar insanlığa karşı görevimizdir.
18 Mayıs, komünist direniş ruhuyla ölümsüzleşen her yoldaşımızın yarattığı devrimci gelenek ve mirası sahiplenerek ileri atılmanın günüdür. Kaypakkaya yoldaş ve yüzlerce şehidimizin bizlere devrettiği komünizm mücadelesini kararlı militan çizgi, teori-pratiğiyle geliştirip zafere taşımanın sorumluluğuyla görevlerimize daha sıkı sarılmak ertelenemezdir. Büyük fedakarlıklar gibi büyük başarılar bizleri beklemektedir.
Kaypakkaya yoldaş şahsında Parti şehitlerimizin, Parti şehitlerimizin şahsında ülke ve dünya devrim ve komünizm mücadelesi şehitlerinin yüce anıları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz.