HABER mERKEZİ(09.08.2017)-Türkiye-Kuzey Kürdistan’da devrim ile karşı devrim arasındaki mücadele tarihsel tecrübeler, deneyimler ve birikimler üzerinden ilerleyerek devam etmektedir. Günümüzde de bu mücadele bugünün nesnel durumu ve çelişkiler düzleminde keskinleşerek devam etmektedir. Bu sürecin kendisi geçmişte olduğu gibi bugünde düz ve mekanik bir muhtevada değil tamamen sınıflar mücadelesinin çelişkili ve karmaşık doğası gereği eşitsiz ve sancılı bir zeminde yoluna devam etmektedir. Keza her siyasal olgu ve hareket kendi ideolojik ve siyasal eksenine göre sınıflar mücadelesinin bir parçası olmuştur. İdeolojik ve siyasal eksenin kendisi sınıflar mücadelesinde hangi düzlemde ve muhtevada yer alındığının temel ölçütüdür. Yani özet olarak devrim ile karşı devrim arasındaki sınıf savaşımında nasıl konumlandığı, sınıfların tahlili, devletin niteliği, devrimde zorun rolü, devrimin niteliği, mücadelenin biçimi, araçları ve komünizm ekseni gibi temel meseleler tayin edici bir biçimde devrim ile reformizm arasındaki keskin ayrım çizgileridir.
Bu temel belirlemeler ekseninde somut konumuza geçebiliriz. Ki tartışmak istediğimiz konu bağlamında da yukarıdaki ideolojik ve siyasal eksenin belirleyici olduğunun altını çizmek istiyoruz; bu yalın kaygıdan dolayı zaten değinmek zorunda kaldık. Zira her toplumsal sorun ve meselede olduğu gibi Dersim meselesini de doğru ve bilimsel ele almanın temel ölçütü hangi sınıfsal perspektiften bakıldığıdır. Tüm meselelerde olduğu gibi Dersim meselesinde de doğru ve bilimsel ilişkilenmenin temel ölçütü budur. Bunun dışında yapılan bütün değerlendirmelerin baştan kusurlu ve problemli olduğu bizler açısından aşikârdır. Keza tüm diğer olgular gibi Dersim meselesi de sınıflar mücadelesinin tabi bir sonucu ve gerçekliği dışında ele alınamaz.
Dersim meselesi hem tarihsel hem de güncelde sürekli toplumsal dinamikler ve sistem tarafından önemsenen; bu minvalde sürekli gündemleşerek tartışılan ve polemik konusu olan olgulardan biridir. Genel anlamda sınıflar mücadelesinde ve tek tek somut olgu ve olaylar noktasında ilkeli olmak devrimci ve komünistlerin ayrıt edici yanlarından biridir. Hatta bu durum proleter devrimcilerle bilumum burjuva ve küçük burjuva anlayışlar arasında tayin edici bir önemde olan bir noktadır. İlkesel meseleler proleter devrimciler açısında hiçbir zaman süreç, koşullar veya bazı pragmatist küçük burjuva hesap ve kaygılara heba edilemez. Lakin devrimci siyaset ilkeler bütünü zemininde kendini var ederek bilimsel bir rotaya oturur.
CHP meselesi de tarihsel nedenleri ve siyasal arka planıyla birlikte sürekli Dersim’le birlikte anılan ve çeşitli muhtevalarda sürekli tartışılan konulardan biridir. Özellikle belli toplumsal meseleler ve süreçlerde gündeme gelen ve bu zeminde ciddi tartışma ve ayrışmalara neden olan siyasal olguların başında gelmektedir. Yukarı da ifade ettik fakat bir kez daha altını çizerek belirtelim ki CHP ve Dersim ilişkisini doğru ele almak ve doğru tutum belirlemek ancak ve ancak proleter devrimci bir yaklaşımla mümkündür. Bizler açısından artık can sıkıcı bir tekrar olacak fakat özellikle günümüzde bunun altını her defasında kalın çizgilerle belirtmek gerekiyor oda CHP’nin sınıfsal niteliğidir. Dün olduğu gibi bugün de CHP egemen sınıfların burjuva partilerinden biridir. Keza yine altını çizelim ki dün olduğu gibi bugün de CHP faşist karakterli bir partidir. Bugün mevcut hâkim burjuva siyasal iktidarla yaşamış olduğu derin çelişki ve çatışma sonucu içine girmiş olduğu politik pozisyon ve durum bu temel gerçekliği yani CHP’nin sınıfsal niteliğini asla farklı değerlendirmemizi doğurmaz. Bu somut durum sadece baş çelişki ve bu minvalde politik olarak öncelikli hedef vb. meselelerdeki siyasetimizin içeriğini belirler.
Güncelde de CHP ve Dersim ilişkisi bir kez daha belli meseleler üzerinde tartışmalara vesile olmaktadır. Hem tarihsel ve hem de güncelde de altını çizmekte fayda vardır ki Kaypakkaya geleneği, CHP ve Dersim’le olan ilişkisi bağlamında belli eksiklikler hariç esasta ilkeli devrimci bir tutum ortaya koymuştur. Belli tarihsel kesitlerde siyasal konjonktür ve devrim ile karşı devrim arasındaki somut durumun nedenleri ve yansımaları olarak Dersim halkının CHP’yi tercih etmesi, bu berrak devrimci tutumu asla yanlış kılmaz ya da bazı dostlarımızın yaptığı gibi ucuz ve pragmatist bir zeminde sulandırılmasını haklı çıkarmaz. Toplumsal mücadelenin canlı dinamik ve çelişkili doğasını anlamayanların bu muhtevada oldukça geri ve ucuz bir siyasal algıyla CHP ve Dersim ilişkisini kaba mekanik bir yaklaşımla ele alması ve hatta bazı süreçlerde Dersim halkına hakaretler yağdırarak tabiri caizse hesap soran siyasal algılarının tarihi yanlışlığını ve politik sefaletini dün olduğu gibi bugünde keskin biçimde eleştirmeye ve karşısında durmaya devam edeceğiz.
Duruma ya da belli pragmatist siyasal kaygılara göre politika yapanlar asla doğru ilkesel bir rotada duramazlar. Mesela CHP’yi işine gelmediği zaman faşist fakat başka bir siyasal durumda işine geldiği için dost ya da ittifak gücü olarak gören anlayışların bazı tarihsel kesitlerde kalkıp ucuz, içi boş ve kitlelerin geri duygularını okşayan bir siyasetle Kaypakkaya geleneğini özelde de Maoist Hareketi hedef almaları bizler açısından gayet anlaşılırdır. Sözüm ona düne kadar CHP’nin ne kadar Kemalist ve Faşist olduğundan dem vuranlar, Kaypakkaya geleneğini ve Dersim halkını bu noktada yargılayan anlayışların bugün kalkıp CHP’yi ittifak gücü olarak görmesi ve ortaklaşmasının dayanılmaz hafifliğini yaşamaktayız. Somut olarak en son yasaklanan 17. Munzur Kültür ve Doğa Festivali’nin örgütlenme sürecinde tüm eleştirilere rağmen ısrarla CHP’yi örgütleme komitesine almaya çalışan yaklaşım bunun örneğidir. Bu süreçte eleştiriler yürüterek karşı ve doğru tutum belirlemesine karşın DHF’nin oluşan politik basıncın etkisinde kalarak net bir tavır ortaya koyamaması da bizler cephesinden eleştirilmesi ve değerlendirmeye tabi tutulması gereken bir durumdur. Keza yine doğruluğunu ve yanlışlığını bilmemekle birlikte mecliste CHP Tunceli Milletvekili Gürsel Erol ile Sırrı Süreyya Önder arasında yaşanan polemikte Önder’in Kandil ve Kürt hareketi üzerinden yaptığı değerlendirmeler kendi içinde ciddi handikaplar taşıyan ve ciddi düzeyde ele alınarak tartışılması gereken bir yerde durmaktadır.
Fakat başta Kürt ulusal hareketi olmak üzere ilkeleri bir kenara atarak güncel siyasetin dayanılmaz ağırlığının etkisiyle siyaset yapanların bu duruma düşmeleri kaçınılmaz bir olgudur. Dost düşman ayrımını silikleştirenlerin, bu politik sefaleti yaşamaları kaçınılmazdır. Son olarak CHP ve Milletvekili Gürsel Erol’un kendi tarihsel gerici rolünü bir kez daha oynayarak “Teröre” karşı gerçekleştirdiği fakat Dersim halkının itibar etmediği yürüyüş CHP’nin gerçek gerici ve faşist niteliğini bir kez daha açıkça ortaya sermiştir. CHP’nin özü budur. Bir kez daha altını çizmekte fayda var, Dersim’de devlet ve AKP “CHP”dir. CHP Dersim’de 80 yıllık gerici ve faşist devlet geleneğinin bugünde somut temsilcisi ve uygulayıcısıdır. Dolayısı ile bu devrimci berrak gerçekliğin dışında CHP’den başka şeyler arayanlar hüsrana uğramaya devam edeceklerdir. Evet, açıkça belirtiyoruz ve uyarıyoruz somutta baş düşman ve hedef Erdoğan-AKP iktidarı olmakla birlikte, Dersim’de baş düşman ve hedef CHP’dir. Dersim’de siyasal mücadelemizin sivri ucunun esas hedefi gerici ve faşist CHP zihniyetidir.