Bir kanlı Maraş/Kazım Cihan

`Kanımız aksa da zafer islamın` faşist naraları ile saldırılan Maraş`ta boğulmak istenen dönemin yükselen sol,devrimci dalgasıydı. Zira ezilen sınıflar ayaktaydı. Toplum örgütlüydü. Devrimci örgütler diriydi. Bütün bunların engellenmesi için 1977 1 Mayıs kontragerilla saldırısının ardından aynı zincirin bir parçası olarak yeni bir saldırı planlanıyordu. Türk egemen sınıflar ekonomisi müthiş bir krizdeydi. Emperyalist egemenler dayattıkları 24 ocak kararlarıyla sıkı bir rejim ihtiyacı içerisindeydiler. Yani bir sıkıyönetim ihtiyacı içindeydiler. Bunun için provakasyonlarla bir meşruiyet arama gayreti içinde oldular. Alevi ve kızılbaşlar devrim ve sosyalizmin stratejik müttefiki olarak, stratejik olarak hedeflenmeliydiler

HABER MERKEZİ(21.12.2017)-19- 26 Aralık 1978 Maraş katliamı, 150 Alevi, Sol ve Demokrat insanın vahşice katledilmesiyle  tarihin onemli bir donemeç noktasıdır. Bu aynı zamanda Türk egemen sınıflar tarihinin katliamlar zincirinin yeni bir halkasıdır. Bu halkanın temelini olusturan Türk İslam sentezi egemenligidir. `Tanrı dağlara kadar Türk, Hira dagları kadar müsluman` ideolojisi fedailerinin ejdatlarından devraldıkları bir seferberlik eylemidir. Tarih hep buna tanıktır.  Malazgirt’ten bugüne hep tanıktı. İslamlaştırmayla başlayan, sonra türkçülük ile devam eden bu çizgi bir kırım operasyonu olarak devam edegeldi. Düşmanları hep belliydi. Maraş’ta daha belirginleşti. Kızılbaş Alevi, Kürt ve Komunistler baştan beri hedefleri oldu. Öyle münferit bir olay degildi,  bir stratejinin sonucuydu Maraş. Provalar önceden yapılmıştı. Saldırı hedefleri, evler, önceden işaretlenmiş ve nasıl yürünecegi belli edilmişti. Bu CIA önderliğinde bir Gladyo stratejisiydi. Komünizme Karşı Mucadele Dernekleri, yani Fettullah mevzilenmeleri ile islami örgütlenme tahkim edilmişti. Ve aslında bu 12 eylül askeri faşist diktatörlüğünün stratejik planlanmasının bilinçli bir halkası olarak ele alınmıştı. Daha önce Malatya, Erzincan, Çorum, Sivas`ta 3 hilal stratejisi eksenli yerel hazırlıklar ile ortam yoklanmıştı. Mesela Malatya’da ki Hamido`ya bombalı paket, bir kontrgerilla eylemi olarak bu stratejinin bir parçasıydı. Devlet, teyakkuzdaydı. Aynı zamanda devlet kontrollü Esir Türkler Kurtulus Ordusu (ETKO) şimdiki (BOH, HOH, Emasya, osmanlı ocakları gibi) kontrgerilla örgütleri ile ve bunları çepeçevre kucaklayan bugün ki Recep`lerin, İsmail Kahraman`ların Milli Türk Talabe Birligi gibi karargahlarıyla da orülmüşlerdi. Merkezlerinde de CIA vardı. Sivas`ta deneme yaptılar. Diğer yerlere yayıldılar  ve sonra beklendigi gibi iş Alevi, Kürt kimliği ile önemli bir barikat olan Maraş`a geldi. Sloganları hep aynıydı.

`Kanımız aksa da zafer islamın` faşist naraları ile saldırılan Maraş`ta boğulmak istenen dönemin yükselen sol,devrimci dalgasıydı. Zira ezilen sınıflar ayaktaydı. Toplum örgütlüydü. Devrimci örgütler diriydi. Bütün bunların engellenmesi için 1977 1 Mayıs kontragerilla saldırısının ardından aynı zincirin bir parçası olarak yeni bir saldırı planlanıyordu. Türk egemen sınıflar ekonomisi müthiş bir krizdeydi. Emperyalist egemenler dayattıkları 24 ocak kararlarıyla sıkı bir rejim ihtiyacı içerisindeydiler. Yani bir sıkıyönetim ihtiyacı içindeydiler. Bunun için provakasyonlarla bir meşruiyet arama gayreti içinde oldular. Alevi ve kızılbaşlar devrim ve sosyalizmin stratejik müttefiki olarak, stratejik olarak hedeflenmeliydiler. Yapılan buydu. Şimdi 19-26 Aralık Maraş katliamı, Malatya`da evleri işaretlenen Aleviler meselesinin nelere götürebileceğini, Sivas ve Çorum’da eski denenmişlerin nasıl güncelleştirildiğini  anlatmaktadır. Kontrgerilla mekaniği işliyor. Dünki gibi bugün de bir sindirme stratejisi ve katliam hazırlığı vardır. Bunların hiçbiri münferit değil, bir planın sonuçlarıdır. Şimdi OHAL`le eski sıkı yönetimler güncelleştirildi. Provalar devam ediyor. Hem de özel ordularla, milislerle tahkim edilmiş dinci mufredatlarla yetiştirilmiş bir dinci ejdatla ‘bir gece ansızın gelebiliriz` tehtidleriyle çete örgütlenmesi itaat edin diyor. İtiraz kabul etmeyiz diyor. Daha önce Adıyaman, Erzincan`da işaretlenmiş Alevi evleri Malatya pratigi ile devam ettirildi. Yani bir ozanın değimiyle `Maraş ne ilk nede son katliamdır` yeni Maraş`lar devrededir. Zira Recep Tayyip Erdogan, güncel ittihatcı Enverin, Neo Osmanlıcı sembolüdür. İktidarını bu çerçevedeki stratejiyi sürdürmeye borçludur. Tanzimat ve meşrutiyetten bugüne İttiat ve Terakkiden bugüne bu devlet, osmanlıdan devraldğı Hanefi Sunni hegomanyasını soykırımlarla devam ettiregeldi. Şimdiki konsetpleride bu hegomanyadır. Koçgiri, Dersim neden katliam ve kırımdan geçirildi. İtiaat etmedikleri, boyun eğmedikleri için. Koçkigiri ve Dersim aynı zamanda bir Alevi kızılbaş kırım siyasetidir. Abdulhamitten beri bu strateji devredeydi. Ermeni soykırımından sonra sıra buralara gelecekti. Çunku plan bir Türk- İslam devleti konseptiydi. Anadolu hem islamlaştırılacak hem de Türkleştirilecekti. İtaat etmeyenlerin karşılaşacakları tek son katliam ve kırımdı, yapılan bu oldu.

Türk Sunni devlet konseptine biat etmeyen kızılbaşlık her zaman hedef oldu. Şimdi yine hedeftir. Dün Anadolu’nun bütün kadim halklarını, Ermeni, Süryani, Keldani, Rum topluluklarını bu konseple kırımdan geçirdiler. Herkes islamlaşacak ve türkleşecekti. Islah olmayanlar, kırımdan geçirilecekti. Hep böyle olageldi. 1925 şark islahat planı bir medeniyet pradigması olarak sunuldu. Sonu kırım, sonu tehcir, sonu yıkımdı. Şimdi de bir sunni türk egemen ulus yayılma konsepti vardır. Yeni Enver Tayyiptir. İster Türkcü ister islamcı olsun, bütün egemen sınıf blokları farklı etnisite ve inançlara karşı tam bir ortaklık içerisindedirler. Kürtler hedeftir, Alevi kızılbaşlar hedeftir, Dersim hedeftir!

Bir taraftan fiziksel kırım bir taraftan tarihi ve kültürel kırım, bunların başlıca politik yonelimleridir. Nitekim Maraş katliamı ile bu konuda 3 hilal stratejisi çerçevesinde, Kızılbaş, Kürt-Alevi mevzilerini bertaraf etme çerçevesinde Erzincan`dan Çorum`a bilinçli stratejik bir plan uygulanmış, demografik yapı kırımların ötesinde zoraki tehcir ve insansızlaştırma operasyonlarıyla önemli yol katetmişlerdir. Sadece Maraş`ta 150 bin Alevi-Kızılbaş göçertilmiş ve bugün de Tellor da olduğu gibi dışarıdan yerleştirilmelerle iş daha da derinleştirilmiştir.  Bu bütün bir Kürdistan ve Alevi coğrafyasına yayılmak durumundadır. Alevi kızılbaşlarla alıp verecekleri bellidir. Alevilerin varoluş felsefesinin duşmanıdır bunlar. Doğayı, insanı, hayvanı, sevgiyi, eşitliği, paylaşımı, Kamil-i insanı yücelten bu felsefenin düşmanıdır bunlar. Çünkü muhafazakar dinci gerici hegomanyayı parçalayan ışığın dinamikleri burada mevcuttur. Burada sosyalizm ve devrimin stratejik muttefiği dinamikler mevcuttur. Erkek ve dişiyi can gören, eril olmayan, 72 millete aynı gözle bakan, eşitsizliklere karsı ateşin bir ışık yürüyüşünün kıvılcımları söndürülmelidir. Enel Hakk diyen, insanı ve doğayı tanrılaştıran, hiyerarşik ezme toplumlarının karşısına Kırkların yolunu çıkaran bu paylaşımcı felsefe, onları derinden ürkütüyor. Bu siperler Yavuzlardan beri teslim olmadılar. İşte korktukları budur, işte korktukları onların devrim ve sosyalizmle birleşme dinamizmleridir. Maraş katliamından öğrenilmesi gereken budur. Bugüne kadar Aleviler, Cumhuriyet, Laiklik gibi plavralarla epeyce aldatıldılar. Laiklik ,sahte, dinci olmayan bir örtuyle, ezilen inanç gruplarının tüm kazanımlarını Türk- İslam devletinin diyaneti aracılığı ile tasfiye edilmesi girişimiydi. Alevi inancının kendini ifade etmesinin yasaklanmasıydı. Cumhuriyet, kapitalizmin iç pazarlarının birleştirilmesi ihtiyaçlarının politik birimi olan devlet mekanizmasının, ulusal baskıları ve katliamları meşrulaştırmanın örtüsüydü. Yaşanan tarih bunları zaten fazlasıyla gösterdi. Anadolu mozaiği bir halklar mezarlığına çevrildi. Babai`lerden bugüne ezilen inançlar da öyle..

Artık bu zihniyeti anlamayacakmıyız. Yapılması gereken de bellidir. Tüm mazlumlar, birleşik bir halk hareketinin, kendi alanlarında öz yönetim ve öz savunmalarını garantiye alan bir temelde eşit ve özgur temelde birleşmeleridir. Devrimin anlattığı budur.

 

Önceki İçerikGazete Patika yayın hayatına başladı
Sonraki İçerik“Yeni toplumsal hareketler’’ ne kadar ‘’yeni’’/Sibel Özbudun