HABER MERKEZİ (16.08.2016) Sınıf Teorisi 21.Sayısında yayınlanan ‘’ Aktüel gelişmeler vesilesiyle birlik/birlikler anlayışı üzerine’’ başlıklı makaleyi içinden geçmekte olduğumuz tarihsel kesitte önem arzettiği ve birlik/birlikler ve birleşik cephe/mücadele gibi temel konularda proleter devrimcilerin yaklaşımlarını ortaya koyduğundan dolayı bölümler halinde okurlarımız ve devrimci kitlelerle paylaşıyoruz.
Günümüzün sıcak-somut gelişmeleri ve birlik anlayışındaki bazı nüanslar bağlamında birlik ya da birliklerin bir kez daha masaya yatırılması faydalı olacaktır. Yalnızca stratejik birlik özelliğindeki nitelikli birlik sorunu değil, özellikle daha esnek ve geniş yelpazeye serpilen taktik birlikler sorununu ele alacağız. Stratejik ve taktik tüm karakterleri kapsamında genel olarak konu ettiğimiz birlik-ler sorunu tartışması, aynı zamanda stratejik karakteri kuvvetli olan birlik sorunu ve anlayışını da içeren bir tartışmadır. Birliğin tek anlamda kavranması ya da birliğin iki ayrı yapının tek örgütsel yapıya dönüşmesi biçimindeki birlik olarak tek biçim ve niteliğe sığdırılması hatalıdır. Genel olarak birlik denildiğinde tek birlik biçimi anlaşılmaktadır. Bu eksik ya da yanlıştır. Oysa aynı nitelik ve anlamlar taşımasa da, ön eklerle tarif edilen biz dizi birlik biçimi mevcuttur. Bunları birlik olarak algılamamak tekçi, mekanik ve ampirik anlayıştır. Aynı zamanda kaba materyalist formel mantıktır. Bundan hareketle yürüteceğimiz tartışmada bahis konusu olan şey; salt genel siyasi çizgi esasında aranan birlik zeminindeki örgütsel birleşme veya en nitelikli birlik biçimi değil, birlik veya birliklerin en genel muhtevası, değişik kategori ve biçimlerde nitelenen türevleridir. Bu türevler, eylem birliğinden ittifaka, güç birliğinden devrimci güçlerin mücadele cephesine kadar farklı isimlerle tarif edilen biçimlerdir. İdeolojide birlik, programda birlik, uluslararası çizgide birlik ve örgütsel ilkede birlik temelli ve katı ilkeler şartına dayanan, dolayısıyla stratejik, nitelikli ve en üst birlik biçimi olarak tanımladığımız örgütsel birlik ise elbette başka bir boyutu ifade etmektedir. Öte taraftan partide birlik olarak komünistlerin birliği, işçi sınıfı olarak sınıfın ve değişik ulus/azınlıklardan devrimci sınıf ve ara sınıflar olarak halkın birliği çerçevesindeki üç stratejik köklü birlik de bu türevlerden kesinlikle farklı bir yerde durmaktadır. Ne var ki bu üç köklü stratejik birliğin(örgütsel birlik de bunların içindedir) sağlanması, birlik veya birliklerin türevleri, öncelleri ve hatta nüveleri olarak tanımladığımız birliklerin tecrübelerine, birikimlerine ve gerçekleşme aşamasına muhtaçtır ki, bu süreçler yaşanmadan kalıcı ve köklü stratejik birliklerin gerçekleştirilmesi esasta mümkün olmaz.
Günümüzde yaşanan devrimci birlikler hakkında doğru ya da hatalı temelde yürütülen bir dizi eleştiri ve tartışma da, birlik-birlikler meselesini gündem yapmamızın özel bir gerekçesidir. Ki, güncel ve aktüel olan bu tartışma vesilesiyle birliğin tek anlama sığdırılmadan geniş anlamda ele alınmasına yanıt vermenin bir ihtiyaç haline geldiğine inanarak, birlik anlayışına daha geniş bir bakış açısı getirmeyi hedeflemekteyiz. Tek birlik kavrayışını aşarak genel birlik kavrayışını geliştirme amacı yazımızın ana temasında önemli bir noktadır. Özellikle güç ve eylem birliği zemininde Kürt Ulusal Hareketi ve Maoist komünistlerin de bileşeni olduğu dokuz devrimci hareket arasında sağlanan devrimci birliğin önem ve niteliğinin doğru kavranması, dolayısıyla devrimci zeminde vücut bulan bu gelişmenin geliştirilmesi görevi ve elbette birliklerin doğru kavrayış temelinde pratikleştirilmesinin devrimimiz açısından taşıdığı önem vesilesiyle bu yazı ertelenemez bir ihtiyaç olarak değerlendirilmiştir.
Birlik sorunu, sınıflar mücadelesi ya da tüm devrimler tarihinde her devrim ve devrimci sürecin önündeki başat meselelerden biri olarak yer tutmuştur. Aynı gerçeklik coğrafyamız sınıflar mücadelesi tarihi ve devrimci hareket tarihinde de yakıcı bir ihtiyaç olarak süregelmiş, kendisini hissettirmiştir. Ne var ki, Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci hareketi tüm ihtiyaca veya kendisini dayatan devrimci birlikler sorununa son derece ürkek ve temkinli yaklaşmış, esasta sırt dönerek bölünmeler yolunu tercih etmiş, objektif olarak gelişmesini baltalama durumuna düşmüştür. Oysa sınıf mücadelesinin yakıcı ihtiyaç olarak öne sürdüğü birlik gereksinimleri gibi, dünya devrim tarihi de zengin bir rezerv olarak birliklerin önemine ışık tutmaktadır. Mao ve ÇKP’nin devrimin nitelikleri ve aşamalarına bağlı olarak biçimlenen ve gündemdeki devrimin dost ya da ittifakları çerçevesinde değişik biçim ve niteliklerde tecrübe ettiği birlikler dikkate alındığında, özellikle geçmiş itibarıyla ülkemiz Maoist hareketi başta olmak üzere devrimci hareketin bu devrimci gerçekten fersah fersah uzak olduğunu söylemek yanlış olmaz. Çin Devrimi süreci gibi, Rus Devrimi süreci de aynı derecede eğiticidir. Bolşevik Parti(Yeni tipte Leninist parti) dönemine gelmeden önce, Bolşeviklerle Menşeviklerin tek parti içinde yer aldığını bilmeyen yoktur. Rusya’da Marksist partinin oluşumu, Rusya’nın değişik şehirlerinde ve hatta fabrikalarında olmak üzere son derece dağınık olarak örgütlenmiş olan onlarca Marksist grubun birleşmesiyle veya birliğiyle mümkün olmuştur. Bu tarihsel tecrübe birlikler meselesinde son derece eğiticiyken, aynı tecrübe “Marksizm’i” sadece kendisine has gören ve kendileri dışında “Marksist” yapının, grubun ve partinin olamayacağını katı biçimde savunan sığ yaklaşımların yanılgısını gösteren özel bir önem de taşımaktadır.
Şüphesiz ki, nesnel gerçeğin ve bu gerçeğin ileri sürdüğü ihtiyaçların kavranarak bilince çıkarılması ve karşılanması için Rusya’ya, Çin’e ya da başka bir yere bakmak şart değildir. Yüz yüze olduğumuz somut şartlara bakmak yeterlidir. Devrimimizin kendi şartlarının işaret ettiği somut ihtiyaçları karşılamak veya karşılamaya dönük rota izlemek yeterlidir. Neticede atılması gereken adımları doğrulayan bu ihtiyaçlardır. İhtiyaçların doğruladığı adımlar ise doğrudur. Yazık ki, bugün hala nesnel gerçek ve devrimci sürecin açığa çıkardığı ihtiyaçlara bakmaksızın soyut teorik yaklaşım ve ezberlerle yaşanan devrimci gelişmenin yönü manipüle edilmeye çalışılıyor.
Özcesi, konu bağlamında darlıklar barındıran dünün günümüze düşen izdüşümlerine ve günümüzün kendine has darlıklarına dikkat çekerek, devrimci hareketin gündemindeki aktüel tartışmayı ve gelişmeyi derinleştirme çabasıyla birlik-birlikler anlayışını bir kez daha tartışmayı görev edindik. Yazı esasta bu görev ve ihtiyacın ürünüdür. Bu anlamda insanın plan ve amaçları doğrultusunda iradi olarak gerçekleştirdiği birlik ya da birlik biçimlerini açıklamadan önce, diyalektikteki birlik durumunu izah etmeye çalışarak tartışmamıza giriş yapacağız.
***
Çelişki, çatışma ve mücadeleden muaf olmayan birlik, asla monolitik bir durum/vaziyet değilken, tam ve değişmez mutlak bir süreç olarak da anlaşılamaz. Birliğin bağrında ayrılık, ayrılığın bağrında birlik vardır. Diyalektiğin temel yasası olarak zıtların birliği tüm “şey”in özüdür. Zıtların birliği ve bu birlik zemininde mümkün olan zıtların mücadelesi, yaşamı var eden ve yaşamın gelişip ilerlemesini, durmaksızın çoğalıp devam etmesini sağlayan temeldir. Zıtlar birlik olarak “şey”leri meydana getirir veya “şey”lerin var olmasının şartlarını yaratır. Birleşen zıtlar bu birleşme-birlik içinde mücadele ederek birbirilerine dönüşür, başkalaşır, biri egemen gelerek ötekini yadsır, yadsıdığı şeyin yerini alır… Bu helezon sonsuz bir döngü olarak sürer. Dolayısıyla mutlak bir durum ve son denen şey aslında yoktur. Durağanlığın, dengenin, mutlaklığın aksine her zaman bir hareket, ilerleme, değişim, gelişme, başkalaşma, yer değiştirme süreci yaşanır. Yaşamın sürmesi, gelişme ve ilerlemelerin gündeme gelmesi, değişimlerin yaşanması kesintisiz olan bu diyalektik zeminde cereyan eder
Eğer zıtların birliği denen şey olmasaydı hiçbir şeyden söz edilemez, mücadele de olamazdı. Ve eğer çelişki ve çelişkinin mantıki sonucu olarak mücadele olmasaydı, bir sürecin başka bir sürece, bir şeyin başka bir şeye dönüşmesi, onun yerine geçmesi, süreçlerin değişmesi yaşanamazdı. Her şey değişmez ve mutlak kalırdı ki, bu, üremenin, ilerlemenin, değişimin, gelişmenin ve varlığın sonu demek olurdu. Birlik olmasaydı “şey”ler de olmazdı tezinin yalın biçimde anlaşılması su örneği ile mümkün ve sabittir. İki hidrojen ve bir oksijen molekülünden oluşan su, hidrojen veya oksijen elementinden biri olmasaydı olamazdı. “Şey”lerdeki hareket, değişim ve dönüşüm de yine su örneğinde açık biçimde görülebilir. Isınarak buhara dönüşen su başkalaşıp buhara dönüşürken, buharın belli bir hava koşuluyla buluşmasıyla tekrar suya dönüşmesi gerçekleşmektedir… Özcesi eğer birlik olmasaydı değil gelişme, ilerleme, güç olma, hiçbir şey olmazdı. İşte birliğin önemi felsefi açıdan budur. Doğal ve toplumsal yaşamda geçerli olan bu felsefe, günümüze de geleceğimize de ışık tutan projektördür. Öyle ki, günümüzdeki her basit gelişmede, her siyaset ve stratejide bu felsefe tayin edici rol oynamakta, oynamaya devam etmektedir… Dolayısıyla doğa ve maddedeki birlik, tezat ve çelişkideki birlik aynılıkla toplumda da, toplumsal-sınıfsal çelişkilerde de aynılıkla geçerlidir. Tabiatıyla insan ve insan yaşamı da bu diyalektik kanun çerçevesinde faaldir…
Tanımlanan tüm şeylerin özünde bulunan çelişki ve birlik, diyalektik bir süreç ve tezahürdür. Şeylerin özü ya da temelini oluşturan zıtların birliği, insan iradesi dışında nesnel olarak kendiliğinden var olan diyalektik bir süreç veya yasadır. Maddede veya şeylerdeki çelişki, maddenin zihne yansıması olan düşüncede de çelişkiyi koşullar. Bu anlamda çelişki ve çatışmadan söz edilen her durumda birlik, birlikten bahsedildiği her yerde de çelişkiden söz etmek diyalektik felsefenin doğru anlaşılmasıdır. Birliğin bir hali de; eşyanın özünde olan birlikten(birlikten kasıt zıtların birliğidir) bağımsız olmamak şartıyla insan iradesine bağlı veya insanın iradi olarak oluşturduğu birlik biçimidir. Ki bu birlik biçimi ya da birlik hali diyalektik yasaya rağmen bir birlik olmamakla beraber, belli şartlarda düşünce veya üst-yapının da belirleyici olma gerçeğine uygun olarak gerçekleşen bir birlik durumudur. İnsanın iradi olarak birlik oluşturması mümkün(ve zorunlu) olmakla birlikte, iradi olarak sağlanan bu birlik nesnel-kendiliğinden olan diyalektiğin temel yasasına uygun birliğe ters değildir. İnsanlar şartları değiştirebilir, değiştirme yeteneğine sahiptir. Değiştirdikleri şartlarla süreçleri, sistemleri ve üst-yapıyı nicel veya nitel anlamda değişime uğratırken, değiştirdikleri üst-yapıya ve alt-yapıya hükmederek onu kendisine uygun biçimde değiştirir veya düzenler. Dolayısıyla üst-yapının, bu anlamda düşüncenin de belli şartlar altında belirleyici olduğu-olabileceği MLM doğrudur. Yani insan iradi müdahaleyle değişimler-devrimler yarattığı gibi, birlik süreçleri de yaratabilir, yaratır.
Zıtların birliğine uygun olarak, doğada da toplumda da şeyler varlık gerekçesi olarak karşıtlarına muhtaçtır ya da karşıtlarıyla var olabilirler. Tüm önermeler karşıt iki yandan meydana gelir. Patron olmasaydı işçiden, işçi olmasaydı patrondan söz edilemezdi. Bunlar arası ilişki ve çelişkiden de bahsedilemezdi… Çelişkinin yansıdığı her sürece birlik, birliğin yansıdığı her sürece de çelişki yansır. Gelişme, ilerleme, değişim ve yenilikler-yeni şeyler tamamıyla bu süreci takiben mümkündür. İnsan iradesinden bağımsız olan bu diyalektik süreç ve varlık zemini, insan faaliyetiyle veya iradesi ve müdahalesiyle değişik süreçlere tanık olur. Karşıtlık temelinde bir arada, aynı toplum içinde ve o toplumu oluşturan öğeler olarak birlik halinde olan karşıt sınıflardan insanlar, sınıf çelişkilerine bağlı olarak birbiriyle mücadele içinde bulunurlar. Hem birlik hem de mücadele vardır bu süreçte. Toplumun temel tezadını oluşturan ezen sınıflar ile ezilen sınıflar arasındaki birlik halinde yaşanan mücadele, bu mücadeleye uygun olarak somut ve iradi birlikleri ihtiyaç haline getirir. Kendiliğinden ve diyalektiğin özü bir süreç olan zıtların birliği, sebep olduğu mücadele sürecinde bu mücadelenin doğasına uygun olarak iradi birliklere tanık olur. Bu birlikler, kendiliğinden ve diyalektiğin özü olan birlik halinden farklı olarak, birlik zemininde vücut bulan mücadelenin ihtiyaçları temelinde insan iradesiyle oluşturulan-oluşan birlik biçimleridir. Elbette her birlik gibi bu birlikler de sonsuz ve kalıcı değil, toplumsal ve tarihsel şartlar içinde anlam bularak geçerli olan birliklerdir. İhtiyaç ve zemini ortadan kalktığında bu birlikler de dağılmaya, bölünmeye, ikiye parçalanmaya muhtaç ve zorunludur. Mutlak bir birlik hali ve biçimi yoktur. Her birlik ayrılığı ve bölünmeyi içinde barındıran bir süreçtir. Fakat bu iradi birlikleri diyalektik süreç dışında tanımlamak da mümkün değildir. Bilakis bu birlikler de diyalektik sürecin doğrudan devamı durumundadırlar.
Birlik geçici, çelişki esas ve evrensel, mücadele ise süreklidir. Nesnel ve diyalektik süreç olan zıtların birliği belirli şartlara bağlı olup, bu birlik durumunda çelişki esas ve mücadele süreklidir. Dolayısıyla su örneğinde görüldüğü gibi, toplumda da ya da toplumdaki karşıt sınıflar arasındaki birlik de göreli ve şartlara bağlı olup değişime gebedir. Zira toplumdaki karşıt sınıflar arasındaki birlik şartlara bağlı olup, bunlar arasındaki çelişki esas ve mücadele süreklidir. Bu çelişki ve mücadele dinamiği değişim yolunu izleyerek yeni biçimler, yeni çelişkiler ve yeni birlikler meydana getirir; eski birlik hali bozularak yeni birlik halleri doğar. İşte düşman sınıflar arasındaki göreli ve şartlara bağlı birlik zemininde esas olan çelişki, mücadeleye sebep olarak yeni, başka birlikleri gündeme getirir. İradi olarak sınıf kuvvetleri arasında meydana gelen birlikler bunlardır ve bu birlikler değişimin anahtarıdır. Bu birlikler olmasa sürecin değişmesi, değişimin gerçekleşmesi ve tarihin ilerlemesi düşünülemez, mümkün olamaz… Doğada geçerli olan zıtların birliği, çelişkisi ve mücadelesi, aynılıkla sınıflı toplumlarda da vardır ve süreklidir. Ancak diyalektik felsefi derinlik olarak tarif edilen birlik ile güncel yaşamda kullandığımız ve somut durumu tarif etmek için kullandığımız birlik, bir ve aynı şeyler değildir. Örneğin, toplumu oluşturan karşıt sınıflar bir toplum içinde bir arada bulunup birlik halinde olsa da, bu felsefi derinliğin tersine günlük somut yaşamın tanımlanmasında bu sınıfların birliğinden değil, dost sınıfların birliğinden söz ederiz. Bu durum aslında birbiriyle çelişen değildir. Olan tam da şudur: Belirli şartlarda birlik halinde bulunan karşıt sınıflar, bu birlik içindeyken aynı zamanda çelişki-karşıtlık halinde ve mücadele içindedirler. Bu mücadele, mevcut birliği dışlayarak yeni birliklere yol açmakta, gelişerek değişimlere doğru ilerlemektedir. Bu tam da diyalektik bir süreçtir. Fakat kendiliğinden diyalektik süreç devrimci değişime yol açamayacağından, devrimci değişim için çelişkiye dıştan müdahale gerekmektedir. İşte insanın müdahalesi veya devrimci sınıfın iradi müdahalesi bunun ifadesidir. Devrimci değişim doğrultusunda devreye giren bu müdahalenin bir biçimi de, değişim dinamiği olan devrimci sınıfların kendi sınıf güçleriyle birleşme eylemidir.
***
Genel muhtevasıyla insan faaliyeti kapsamındaki birlik, insanın yaşamak ve varlığını sürdürme kaygısıyla parçası olduğu doğayla ya da yabanıl doğayla savaşımı tarihine dayanan, bu tarihin ihtiyaç olarak koşulladığı ve bu tarihte kaynak bulan kadim bir meseledir. İlk insan yırtıcı yabanıl hayvanlardan korunmak, doğa olayları karşısından kendisini koruyarak yaşamını sürdürmek, kendi dışındaki insan gruplarıyla avlanmada ve/veya av hayvanları üzerine yaptığı savaşlarda-kavgalarda daha verimli avlanabilmek ya da av yapabilmek için kabileler biçiminde bir araya gelerek birlik yapmıştır. Yani güçlerini birleştirerek ihtiyaçlarını karşılamak, doğaya karşı olduğu kadar, yabanıl tehdit ve saldırılara ya da düşmanlara karşı kendisini korumak için bir arada yaşama-birleşme gibi bir silah veya yöntem bulmuş, kullanmıştır. Başarılı da olmuştur. İnsanlık toplumları bu başarı yolunu ve aracını kullanarak ilerlemiş veya kullandıkça ilerlemiştir…
Tüm bu tarihsel birikimin ürünü olarak halkımız çok yalın ve anlaşılır biçimde ama aynı zamanda sayısız yaşam tecrübesinden edindiği derslerin öğrettiği deneyimle, “güç birlikten doğar” ya da “bir elin nesi var, iki elin sesi var” şeklindeki özdeyişlerle birliğin önemini en çarpıcı biçimde ortaya koymuştur. Buna kıymet vermek ya da vermemek, başarı yolundan mı gidilecek yoksa başarısızlığın tekerrürü yolu mu izlenecek ikilem sorusunda hangisinin tercih edildiği veya edileceğini açığa çıkaran önemdedir.
Salt tarihte değil günümüz sosyal pratiklerine de yansıyan bu başarı “formülünün” ya da başarıda mutlak bir silah rolü gören dolayısıyla stratejik bir araç ve bilimsel bir metot ya da nesnel bir zorunluluk olan birlik-birleşme “tılsımının” bugün gerektiği gibi bilince çıkarılarak kullanılması ya da kullanılmaması tamamen bizlerin tasarrufundadır. Ancak keyfiyete bırakılmayacak kadar da her değişim dinamiğinin veya öznesinin belirli amaçlar temelinde iddialı olarak sahiplendiği role uygun olarak doğru orantılı bir tasarrufta bulunması zorunludur. Bu zorunluluk, amaç ve hedeflerin koşulladığı görev ve ihtiyaçların başarılmasından doğmaktadır.
Bugün formel bakımdan farklı ihtiyaç ve gerekçelere oturup daha karmaşık hal de alsa, biçimsel ve nitelik açısından farklılıklar da gösterse, günün sınıflı toplum ve sınıf çelişkileri zemininde daha derin anlamlar ifade etse de, birlik meselesi öz itibarıyla aynı şeydir. Birlik ihtiyacı o gün de “düşmana” karşı savaşımda başarı ve yaşam mücadelesi temelinde varlığını sürdürerek ilerleme perspektifine dayanıyordu, bugün de öz itibarıyla “düşmana” karşı kendini koruyup başarı kazanmaya, zafere doğru ilerleyip gelişmeye dayanıyor. O gün birleşen güçler ile düşmanları belli kriterler üzerinde tanımlanıyordu, bugün daha başka kriterler üzerinden tanımlanıyor, hepsi bu… Ama her dönem değişmeksizin geçerli olan, düşman ile dost ayrımının birlik-birleşme meselesinde temel bir saptama, can alıcı bir konu olarak yer tutmasıdır. Birleşmenin gövdesi dostlardan, birleşmenin hedefi düşmanlardan teşekkül olur, olmuştur her dönem. Uyumlu dostlarla birleşme ertelenemezken, dostların tümüyle birleşme değişmez doğrultudur, doğrultu olmak durumundadır.
Dostluk ve düşmanlık ayrılığı ifade ettiği kadar birliği de ifade eden hem farklı hem de aynı olan zemindir. Düşmanlarla toplum içinde bir arada yaşayarak bu şartlarda bir birlik halindeyken uzlaşmaz çelişkiler ekseninde ve kökten bir kopuşla ondan ayrılır, dostlarla ise mümkün olan en geniş ölçekte birleşilir… Dost ile düşmanı doğru tanımlama yeteneği gösteremeyenler, doğru-gerekli birlikler gerçekleştiremeyeceği gibi, doğru-gerekli kopuşlar da sağlayamazlar. Dost ile düşman ayrışımını doğru yapmak her devrimin en temel sorunlarından biri olmakla birlikte, bu ayrımı isabetli yapmak birlikleri de doğru ele almayı gündeme getirir. Elbette çatışacağı düşmanı veya esas çelişkisini doğru tespit ederek doğru yönelim geliştirmeyi de gündeme getirir.
Devrimci sınıf ve siyasi partilerinin dostlarıyla düşmanlarını tahlil etmesi sınıflar mücadelesi sürecinin tayin edici önemde zorunlu görevlerindendir. Bu tahlilin esprisi, temelde devrimin sınıf düşmanlarına karşı kendi sınıf bileşenleriyle buluşması ve gerçek kuvvetlerine ulaşmasındadır. Dost-düşman ayrışımı, devrim veya devrimci sınıfın dostlarıyla sağlam zeminde birleşme bilincini açığa çıkararak birleşmenin ufkunu derinleştirip pratikleştirmesinin ve sınıf düşmanlarını netleştirerek bunlara karşı etkili savaşım yürütmesinin temel gereksinimlerinden ya da argümanlarından biridir. Nitekim noksanlıklarına rağmen devrimci güçler arasında yaşanan değişik formatlardaki ortaklaşma örnekleri de, esasta dost-düşman ayrımı zemininde cereyan eden gelişme ya da tecrübelerdir. Bu gelişme ya da tecrübelerin kısırlığı devrimci hareketin gelişememesinde önemli bir etkenken, aynı tecrübelerin olumlu adımları da devrimci hareketin gelişme işaretleri ya da öğeleridir. Mutlak ve altın saflığında birlikler tasavvur edilemeyeceğine göre, değişik format ve niteliklerde oluşan veya oluşturulan birlikler de saf ve arı olmayıp, çelişkisiz mutlak bir uyumu ifade etmezler. Tersini düşünmek sınıflı toplum realitesini ve diyalektiğini anlamayan bir hayalden ibaretken, farklı niteliklerde olmak kaydıyla mümkün ve gerekli olan birliklerin gerçekleştirilmesini niyetten bağımsız da olsa ötelemektir. Oysa devrim ancak ve ancak geniş emekçi halk kitlelerinin birleştirilerek gerici sınıf diktatörlüğüne karşı seferber edilmesiyle olanaklıdır. Bu birliği başaramayanların devrim tasavvuru kitlelere rağmen ve öncülere dayanan bir devrim tasavvuru olarak ütopiktir. Son tahlilde küçük-burjuva komplo teorisinin ifadesidir
***
Eklemekte fayda var ki, değişik nitelik ve biçimlerde olmak üzere söz konusu birliklerin ele alınmasındaki anlayış sorunları ya da devrim açısından bir zorunluluk olan bu birliklerin gerçekleştirilmesi veya gerçekleştirilmemesinde rol oynayan anlayışın arka planı, demokrasi, devrim ve devlet kavrayışına dayanmaktadır. Ki, birliklerin gerçekleştirilmesinin önünde objektif ya da subjektif olarak engel olan anlayışlar, demokrasi, devrim, devlet üçlüsünde kesinlikle sakat olan anlayışlardır. Bunu temsil eden geri kavrayışlardır. Kuşkusuz ki bu geri anlayışların somut bir tezahürü de kitle çizgisi ve kitlelere biçilen rol meselesinde ters orantılı işlev gören pozisyonda anlam kazanmaktadır. Devrimi biz yapar, iktidarı biz kurar, biz yönetiriz diyen anlayış kaçınılmaz olarak burjuva diktatörlüğe yol alır. Zira bu anlayış kitlelerin rolünü yansıtmakla birlikte, kitlelerle birlikte yönetme anlayışına da uzaktır. Kitleleri yönetime dâhil etmeyen, iktidara taşıyıp iktidarlaştırmayan, dolayısıyla iktidarı belirli bir plan ve perspektif temelinde gerçek sahiplerine devretmeyi tasarlamayan ve iktidarı proletarya ve emekçi halk kitlelerinin iktidarı olarak öngörmeyen anlayış isterse komünizm adına hareket etsin, yozlaşarak çürümekten kurtulamaz. Özcesi, yarının demokrasi ve devlet-iktidar tasavvuru, bugünü ve bugün benimsenen demokrasi anlayışı ile kitlelerin devrimdeki rolü konusunu belirleyen anlayıştır. Elbette ki sakatlıkları bağlamında handikaplar taşıyan, kitle çizgisi ve kitlelerin birleştirilmesi meselesinde özürlü olandır.
Kitleleri birleştirmeyi ve kitlelerle birleşmeyi öyle ya da böyle ihmal eden anlayış doğru orantılı olarak ya da mantık tutarlılığı içinde değişik sınıf kesimlerinin siyasi temsilcileri-partileri ya da güçleriyle birleşmeyi de ihtiyaç görmeyen ve benimsemeyen rotadadır. Kitlelerin birliği ve birleştirilmesinin önemli bir biçimi, bu kitlelerin siyasi temsilcileri-partileriyle birleşmedir ya da objektif olarak bu birleşmenin gerçekleştirilmesidir. Kitlelerin birleştirilmesi veya kitlelerle birleşmenin nesnel bir yolu onların siyasi partileriyle göreli birliklerin sağlanmasından geçer. Bunu reddetmek kitlelerin birleştirilmesini ta başından sabote etmekle eş anlamlıdır. Devrimci sınıf ve halk kitlelerine mensup devrimci ve demokratik parti ve örgütleri adeta yok sayan bir demokrasi ve devlet anlayışı iktidarında bu nitelikteki siyasi partilere özgürlük tanımadığı gibi, devrim sürecinde de halk kitlelerinin birleştirilmesine gereken önemi vermez, birliğini de sağlayamaz. Tersinden, bugünden halk kitlelerinin birliğine gereken değeri vermeyerek önemsiz gören anlayış, devrim ve iktidar döneminde de bu kitlelerin siyasi partilerine hak ve özgürlük tanımaktan uzak kalır. Bu durumda gerçekleşen devrimin bağrında taşıdığı sakat anlayış gereği sorunlu olduğu açıkken, kurulan iktidar da en iyi ihtimalle küçük-burjuva bir diktatörlük olur.
Uzun sözün kısası, bugünün birlik-birlikler meselesini demokrasi ve devlet anlayışından bağımsız ele alamayız. Devlet ve demokrasi anlayışı sağlam komünist perspektife oturmayan parti ve örgütlerin bugün birlik-birlikler meselesine doğru yaklaşması da düşünülemez. Bugün eylem birlikleri, güç birlikleri, ittifaklar yapma ve ideolojik-siyasi-örgütsel payda da örgütsel birlik’e gitme yeteneği gösteremeyenlerin yarın iktidar koşullarında iktidarı devrimci sınıf ve halk kitlelerinden kesimlerle paylaşması da düşünülemez. Ancak bu anlayışın çıkacağı yer önünde sonunda küçük-burjuva diktatörlüğü veya parti diktatörlüğüdür. Benimsenen bu yol, devrim ve iktidarın yenilgiye uğramasının yoludur. Geriye dönüşü bugünden koşullayıp döşeyen anlayıştır. Bu bağlamda Maoistlerin sosyalist iktidar koşullarında benimsediği çok partililik argümanı komünist yürüyüş için elzemdir. Aynı biçimde Maoistlerin, komünistlerin birliği, sınıfın ve halkın birliği biçiminde ortaya koyduğu perspektif ve kavrayış da son derece değerli, ileri bir kavrayıştır
Komünistlerin birliği yaşamsal önemdedir, ancak bununla yetinmek birliğin önemi ve geniş anlamı açısından noksandır. Dolayısıyla ihmal edilemez değerde olan komünistlerin birliğini takiben ve bu zemin esas alınarak sınıfın ve halkın birliğini sağlamak da bir o kadar değerlidir. Ki bunlar karşı karşıya konulamaz kadar bir bütünün bitişik parçalardır. Komünistlerin birliği devrim için olduğu kadar sınıfın ve halkın birliği için de önkoşuldur. Bu önkoşula paralel olarak sınıfın ve halkın birliği ise devrimin olmazsa olmazı ve zorunlu temelidir. Komünistlerin birliği olmadan sınıfın ve halkın birliğinden söz edilemeyeceği gibi, sınıfın ve halkın birliği sağlanmadan da bir devriminden söz edilemez.
Komünistlerin birliği taktik siyaset ve tali meselelerde taşıdığı esneklik payına karşın, ideoloji, program-strateji, uluslararası çizgi, örgütsel ilke ve temel taktikler gibi unsurlarda esasta birlik aranan bir zemin olarak daha kesin koşullara dayanır. Kuşkusuz ki her birlik biçimi ilkelere dayanır, ilkeli olmak durumundadır. Fakat değişik birlik biçimleri doğal olarak kendine has ilkelere dayanır. Bu anlamda, komünistlerin birliği ile sınıf ve halk kesimlerinin birliği değişen muhtevasına bağlı olarak nüanslar taşır ya da aynı ilkeler zemininde cereyan etmez. Birincisi genel siyasi çizgide aranan uyum şartıyla daha sıkı ve sağlam ilkeler zeminine yaslanırken, ikincisi göreli-geçici ve genel hedef ve ortaklaşmalar zemininde daha esnek şartlara yaslanır. İkinci olarak sıraladığımız bu birlikler genel olarak devrimin çıkarlarına hizmet etse de, doğrudan devrimi gerçekleştirme misyonuyla stratejik bir kurumsallaşma ihtiyacından daha çok somut koşul ve ihtiyaçlara bağlı olarak bazen kısa süreli, bazen belirli bir eylem süreci, ortak bir hedef ya da görevin icrasında ve taktik bir süreç boyunca esasta geçerli olan birliktelik-birlikler biçimidir. Oysa birinci sıralamadaki komünistlerin birliği, doğrudan devrim ve komünist toplum yürüyüşünü esas alan, dolayısıyla bütün bu süreç boyunca geçerli olan ve elbette tarif edilen bu tarihsel sürecin bütünlüklü görevlerini üstlenen bir birliktir. İlk oluşumdan komünist topluma uzanan tüm süreç boyunca devrede olan stratejik bir araçtır. Ki bunun karşılığı ise komünist parti, komünist partinin birliğidir.
***
Gerici sınıf iktidarları ve düzenine karşı emekçi halk kitlelerinin tümünü olmasa da esas çoğunluğunu birleştirmeyi başarmayan ve bu başarı çıtasında örgütlenmemiş, dolayısıyla seferber edememiş olan hiçbir siyasi parti devrimi gerçekleştirme başarısına ulaşamaz. Tesadüfen gerçekleştirse bile ayakta tutup sürdüremez. Kitleleri birleştiremeyen ve onlarla birleşemeyen devrim esasta kitlelere rağmen gerçekleştirilmek ve sürdürülmek istenen bir devrimdir ki, bu realitenin teorik alt yapısı elitist devrim savunusu olarak her ayağında çürük olup, devrimin mantığından yoksundur. “Devrim kitlelerin eseridir” sözü bir ajitasyon değil, somut bir gerçektir. Şayet devrimin kitlelerin eseri olduğu doğru ise, o halde kitleler örgütlenip birleştirilmeden ve dolayısıyla seferber edilmeden devrimin gerçekleşmesi-gerçekleştirilmesi düşünülemez. Hiçbir komünist parti ya da devrim iddiasında olan devrimci hiçbir parti/örgüt devrimi halk kitleleri dışında salt kendi nitel kuvvetiyle gerçekleştireceğini iddia etmemiş, düşünmemiştir de. Komünist parti ne kadar güçlü olursa olsun salt kendi gücüyle devrimi gerçekleştirmeyi tasavvur etmez, etmemiştir. Ki, komünist ya da devrimci parti ve örgütlerin gerçek gücü ya da güçlülüğünün gerçek ölçütü; halk kitleleriyle bağı, kitleler içindeki örgütlülüğü ve kitleleri örgütleyerek birleştirme yeteneğidir. Kitlelerden yalıtık biçimde salt komünist ya da devrimci kadro ve militan bileşeniyle, daha açık ifadeyle kurtarıcı önder, üstün yetenek ve seçkin niteliğin meziyetiyle devrim yapmayı hayal edenlerin başarısız kalarak devrime ulaşmadıkları da tarihsel tecrübelerle kanıtlıdır. Bu devrim tasavvurunun elitist olduğu kadar, ütopik bir devrim tasavvuru olduğu da açıktır. Son tahlilde devrimi devrimci komplo ve darbeye havale eden ve özünde orduya bel bağlayarak askeri darbeyi kitlelerin yerine koyan çürük anlayıştır. Ve yine kanıtlıdır ki, tüm devrimler siyasi partilerin önderliğinde gelişse de, bu partilerin önderliğindeki halk kitleleri devrimin gerçek mimarları olarak tarihi yazan gerçek kahramanlardır. Halk kitlelerine rağmen gerçekleşen bir proleter devrim olmadığı gibi, halk kitlelerine rağmen bir devrim muhtemel olsa da bu devrimin ayakta kalamayacağı kesindir. Sınıflar mücadelesinin tüm tarihi, elbette bu mücadeleden muaf olmayan ve hatta sınıflar mücadelesinin daha da keskinleştiği demokratik halk diktatörlükleri ve sosyalist iktidar dönemlerinde yaşanan sınıflar mücadelesi tecrübesi kitlelere dayanmayan hiçbir devrimin veya iktidarın kesinlikle ayakta kalamayacağını gösterir. Büyük Proleter Kültür Devrimi tecrübesi, halk kitlelerinin devrimdeki rolü, belirleyiciliği gibi devrimin kitlelerin eseri olduğu gerçeğini de çıplak biçimde ve yeniden kanıtlayarak inkâr edilemez biçimde gözler önüne sermiştir.
Hatalı anlayışlara karşın, istisnasız olarak her devrim ya da komünist öncü ve devrimci partinin temel görev ve çalışma esasını kitlelerin bilinçlendirilmesi, örgütlenmesi ve birleştirilmesine oturtması rastlantı değildir. Bilakis bilimsel öngörüye dayanıp, nesnel gerçekten, toplumsal ve tüm sosyal pratik tecrübeden süzülerek sentezlenen teori-pratiğin ürünüdür bu gerçek. Devrimin uzun vadeli, ağır bedel ve fedakârlıklar ekseninde büyük emeklerle örüldüğü akıldan çıkarılmaması gereken temel gerçektir. Şüphesiz ki bu yorucu emek sürecinin bir parçası da devrimci kuvvetlerin biriktirilmesi-birleştirilmesi görevini ihtiva eden anlamlı emek sürecidir
***
Birliğin iki temeli vardır: Birincisi teorik temel, ikincisi maddi temeldir. Maddi temel; tamamen ihtiyaçlardan oluşan ya da somut teorik-pratik görevlerin koşullaması sonucunda meydana gelen ve maddi gerçeğin temsil ettiği objektif şartların toplamından teşekkül olan plan zeminidir. Teorik temel ise; maddi temelden bağımsız olmayan ve bizzat bu temelin yankısı olarak vücut bulan ihtiyaçların bilinç ve düşünce düzleminde öngörünün de katkısıyla diyalektik ve tarihi materyalizm felsefesi ışığında formülasyona dönüştürülüp, belirli amaç, hedef ve görevler zemininde argümanlaştırılarak sistemli bir kurguda senteze kavuşturulmasından ibarettir. Kuşkusuz ki bu iki temel sınıflar mücadelesinde geçerli olup, devrimin iki temeldeki ihtiyaçları kapsamında anlam ve ifade bulur.
Birliğin, taktik-stratejik/kalıcı-geçici, örgütsel birlik-eylem birliği, ittifak-güç birliği, cephe gibi akla gelebilecek bütün biçimleri işaret ettiğimiz bu iki temel üzerinde vücut bulur. Bu anlamda birlik kavramının genel olarak bütün birlik biçimlerini dâhiline aldığını, dolayısıyla birlik ifadesinin birlikler kapsayıcılığında ele alınmasının doğru olacağını söyleyelim. Aynı ideolojik, siyasi ve örgütsel zemine sahip olan iki ayrı partinin birleşmesi bir birliktir. Aynı zamanda ideolojik, siyasi, örgütsel formasyon ve taktik kulvarda nüanslar taşıyarak farklılaşan iki ayrı partinin somut siyasi gelişmeler ve görevler ekseninde ve bu süreç zarfında gerçekleştirdiği ittifak, eylem birliği, güç birliği ve benzeri de bir ve aynı şeyler olmasalar da, son tahlilde hepsi birer birlik ya da birlik biçimidir. Bu gerçeği atlayan bir birlik anlayışı birlik sınavını asla geçemez.
Yukarıda işaret ettiğimiz üzere, salt komünistlerin birliği ile yetinmenin genel birlik anlayışı açısından yetersiz olduğu, dahası birliğin birlikler yaklaşımı düzeyinde ele alınmamasının tam bir birlik anlayışı olmayıp, devrim açısından zorunlu olan birlikleri sağlayamayacağı da su kadar berraktır. Komünistlerin birliğinde sağlam durmak ama bu birliğin mantık tutarlılığında gereksinim olan stratejik veya taktik birlikler karşısında sallanmak anlaşılmaz olmakla birlikte eklektizmdir de. Keskin biçimde ifade edecek olursak, genel birlikler anlayışında sığ olup geri düşmek komünistlerin birliği meselesini de son tahlilde anlamsızlaştırmaktır. Komünistlerin birliği, sınıfın ve halkın birliğini gerçekleştirme perspektifine sahip değilse yeteri kadar anlamlı değildir. Pratik olarak da devrime yol alması zordur. O halde birlik anlayışının genel olarak rektife edilmesi şarttır. Bu rektifikasyon, günümüz somutunda yakıcı bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkan ve olumlu adımlar olarak gündeme gelen devrimci birlikler sorununa dönük kısır eleştiriler açısından çok daha acil bir şarttır. Zira devrimin stratejik araçlarında olduğu gibi, devrimin gücü olan devrimci kitlelerde de birlik-birlikler anlayışının darlıklardan kurtarılarak doğru zemine oturtulması es geçilemez bir sorundur
Özellikle birlikler kapsamında gündeme gelen somut pratikleri(HBDH) olumlu bulmayarak eleştiriyle karşı çıkan ve objektif olarak bu gelişmeler karşısında geri pozisyon alan yaklaşımların izaha muhtaç olduğu açıktır. Bu yaklaşımların sosyalist, devrimci ve demokratik güçlerin devrimci savaş ve mücadelenin ihtiyaçları bağlamında sınırlı olarak tanımlanan birliklerine hangi gerekçe ve kaygıyla karşı çıktıkları yanıtlanmak durumundadır. Bu yanıt elbette yaklaşım sahiplerinin vermesi gereken yanıttır. Fakat yanıt beklemeden genel anlayış çerçevesinde söylememiz gerekenleri kısaca belirtebiliriz. Bu yaklaşım sahiplerinin varsayımlara dayalı olarak, ilerisi için öngördükleri muhtemel başarısız gelişme gerekçesiyle, sağlanan devrimci güç ve eylem birliğinin ambleminden isimlendirilmesine, yüklenilen siyasi misyonun abartılı olmasına kadar özellikle de dayanaktan yoksun soyut önyargılarla “yedeklenme” iddiasında bulunup ilgili devrimci güç ve eylem birliği pratiğine karşı çıkarak olumsuzlamaları haklı eleştiri ve yeterli gerekçeler taşıyan tutumlar değildirler. On civarında parti ve örgütün ortaklaşma zemini olan bu güç ve eylem birliği özlü pratiğin, bileşenlerini yok sayarak belli bir siyasi perspektif temelinde dört dörtlük bir platform olmasını beklemek ise bütünüyle gerçeğe aykırıdır. Aynı zamanda eylem birliği, güç birliği, ittifak anlayışı açısından da hatalıdır. İki veya daha fazla komünist parti ve örgütün örgütsel birleşmesinde aranan kriterlerin, farklı çizgi ve ideolojik formata sahip mevcut devrimci parti ve örgütlerin güç ve eylem birliği esasında gerçekleştirdikleri birlik için ölçüt alınması tamamen hatalı yaklaşımdır. Mevcut birliğin mutlak ve stratejik değerde kalıcı bir birlik niteliğinde olmadığı, aynı biçimde çelişkisiz ve mutlak uyumlu bir birlik olmadığı, bilakis temel farklılıklar ve temelden farklı ideolojik-siyasi kulvarlarda olma kadar ciddi ayrılıklar barındıran bağımsız siyasi yapılardan teşekkül olduğu açıktır. Mesele tam da burada tartışılmalı ki ideolojik, siyasi ve örgütsel formatta birbirinden tamamen farklı olan bağımsız devrimci parti ve örgütlerin bu farklılıklarına rağmen ortaklaşabildikleri paydada bir araya gelerek ortak düşmana karşı mücadelede olduğu kadar, devrim ya da devrimci mücadelenin çıkarları temelinde birleşme yeteneği göstermiş olmaları esastır. Bu yeteneği göstermek olumsuz ve geri değil, olumlu ve ileridir. Bu adım burjuva değil, devrimcidir, ilerletilerek geliştirilmesi gerekendir.
Hemen altını çizelim ki, bu birlikler için ortak düşman gerekçesi önemli de olsa kendi başına yeterli bir gerekçe değildir. Yeterli ve esas olan, ortak düşmana karşı birleşmenin ötesinde birliğin temel halkasının devrim ve devrimci sınıf mücadelesine hizmet etme ve onun çıkarlarını karşılamaya dönük olması gibi belirli devrimci ilkelere yaslanan zeminidir. Elbette birliğin bağımsız siyasi iradeleri gölgelememesi, demokratik normlarda yaşam bulması, karar ve pratiklerinin ortak irade tarafından ve demokratik yöntemlerle alınması, birliğin amaç ve hedefleri gibi yürüteceği görevlerin de devrimci-demokratik muhtevada olması gibi bir dizi özellik de birliğin müspet konseptinde aranması gerekenlerdir. Oluşturulan birliğin, birlik bileşenlerinin mücadelesini ya da devrimi gerilettiği mi, yoksa ilerlettiği mi sorusu da önem arz eden noktadır. Devrimin çıkarlarını esas alan ve işlevsel pratiği bu esasta özetlenen, bunun da ötesinde devrimin mantığına uygun olarak devrimci birlikler kültürünü geliştirerek devrimci mirası temsil eden her eylem ve hareket, bağrında taşıdığı eksikliklere rağmen ilerleme doğrultusuna sahiptir. Bu rota, devrimi, devrimci parti ve mücadeleyi zayıflatan değil, aksine geliştirendir. Tali yanı oluşturan eksiklikler gerekçe edilerek bu devrimci gelişmeye karşı çıkmak esası, bütünü görmemektir. Nasıl ki muazzam bir plandan, dört başı mamur bir eylem ve çelişkisiz bir birlikten bahsedilemez ise, devrimci olarak nitelenen göreli bir birlik biçimi de eksiksiz ve muntazam olamaz.
Bütün bunlardan çıkarılması gereken sonuç şudur; her süreç ve sorunda çelişkinin esas yanı sürece damga vuran yandır, tali yan ise çelişkinin niteliğinde belirleyici değildir. Sürecin, çelişkinin ya da tanımlanmış herhangi bir şeyin esas yanı ile tali yanını tespit edip, esas yanı ölçüt almak aynı zamanda parça-bütün ilişkisine doğru yaklaşarak parçayı görmek bütünü esas almak demektir. Eğer bu metot izlenmeseydi 84 DEH Deklarasyonu komünist değil, revizyonist ya da oportünist değerlendirilir, hataya imza atılmış olurdu ya da hata sürdürülerek büyütülmüş olurdu… O halde bugün politik olarak devrimci rol oynayan Kürt Ulusal Hareketi ile sosyalist ve devrimci parti-örgütler arasında yapılan güç ve eylem birliği de zaaflarına karşın özü itibarıyla ve esasta devrimcidir, doğrudur. Gerek mükemmel bir birlik tasavvuru ve gerekse de esas-tali bağlamında meselenin özünün kaçırılarak mevcut birlik biçiminin mahkûm edilmeye çalışılması haklı bir yaklaşım değildir, olamaz da. Mükemmeliyetçi her anlayış özünde ve objektif olarak iş yapmama anlayışıdır. Ampirizm ve parçacı dar anlayıştan kurtulmadan ileri doğru adım atılamaz, gelişmeler karşısında doğru tavır alınamaz. “Halkların Birleşik Devrim Hareketi” pratiğini eleştiren yaklaşımların tutumu tam da budur
***
Sosyalist Yol ile Halkın Günlüğü gazetelerinin sağladığı nitelikli birliğinin eleştirilmemesi olumlu bir gelişmedir. Ki bu birlik, sosyalist nitelik esasında aynı kulvarda olmalarına karşın örgütsel olarak ayrı duran güçlerin birliği olarak sosyalist bir birliktir. Buradaki birlik, tarafların birebir aynılık taşımayıp büyük esasta aynılaşması, dolayısıyla belli fikir farklılıkları barındırmalarına karşı gerçekleştirilen birliktir. Bu açıdan anlamlı ve öğreticidir de. Söz konusu bu birliğin bir anlamı da, sağlanacak birliklerin mutlak bir uyum barındırmasının şart olmayıp esastaki uyumun birlik için yeterli olduğunu kanıtlayarak göstermesidir. Kuşkusuz ki bu birlik ile diğer devrimci güçlerin sağladığı göreli birlik arasında nitel fark vardır, iki birlik bir ve aynı değildir. Fakat bu birliğin kanıtladığı gerçek önemli ve eğiticidir. Ne göstermiş ya da kanıtlamıştır bu birlik: Tali durumda olup esası oluşturmayan farklılıklara ya da belli fikir farklılıklarına rağmen birliğin gerçekleştirilebileceğini… İkinci olarak ne kanıtlamıştır bu birlik: Birlik biçimlerinin veya yöntem olarak benimsenen birlik biçiminin birliğin özü ve öneminin yerine geçirilemeyeceği gerçeğidir. İlgili iki gazete arasında sağlanan birlik, tarafların ortak yaklaşımıyla, Sosyalist Yol’un Halkın Günlüğü’ne dâhil olması biçiminde gerçekleşmiş olsa da bunun birlik olarak adlandırılmasıdır. Dâhil olma biçiminde de olsa sağlanan bir birliktir, birliğin bir biçimidir. Esas olan birliğin gerçekleştirilmesidir, biçim veya yöntem değil. Zira aynı ideolojik-siyasi geleneğin, aynı tarih ve mücadele pratiğinin parçaları olan güçlerin birliği ayrıntılardan çok daha anlamlı ve değerlidir. Yine bu birlik bir şeye daha tanıklık yaparak kanıtlamıştır ki, bu da küçümsenemez bir şeydir. Son derece sevindirici ve sınıflar mücadelesi açısından değerli olan bu birlik eylemi abartılı yaklaşımlara taşınmamış, mütevazı bir coşkuyla olağanlaştırılmıştır. Bu birlik elbette önemli bir gelişme olup son derece sevindirici bir gelişme olmuştur. Fakat olması gereken ve hatta gecikmiş kabul edilen bir adım olarak olağanlaştırılmıştır. Olağan olan bu birliklerin abartılmaması davranışı, zorunlu olan birliklerin gelişmesi veya gerçekleştirilmesine hizmet edecektir. Bütün olumlulukları vesilesiyle Sosyalist Yol ile Halkın Günlüğü gazetelerinin birliğini selamlıyor, başarılarına olan inancımızı paylaşıyoruz. Aynı biçimde Kürt Ulusal Hareketi’nin de dâhil olduğu devrimci hareketlerin sağladığı güç ve eylem birliği gelişmesini de selamlıyoruz. Bütün bu pratiklerin geliştirilerek ileri taşınmasını içten devrimci duygularımızla bekliyor, ilerleyeceğine inanıyoruz. İnanıyoruz çünkü devrimci gerçekler inatçı, eğitici ve öğreticidir. Devrimcilerin kendi kuvvetleriyle buluşması gibi, aynı ideolojik, siyasi, örgütsel ilkeler dokusuna sahip olan sosyalist güçlerin nitelikli örgütsel birliği de sınıflar mücadelesi teori-pratiğinin devrimci akışı gereğidir. Örgütsel birlik’e vurgu yaptık, bu anlamsız ya da öylesine yapılmış bir tanımlama ve kavram değildir. Örgütsel birlik vurgusunun önemi veya içinde ne anlam taşıdığı üzerine kısa bir parantez açmak yerinde olacaktır. Çünkü esasta eksik olan örgütsel birliktir.
***
Evet proleter devrimciler örgütsel birlik bakımından her zaman ve durumda birlik halinde değildirler ama amaç ve görevler bağlamında esasta birlik oluştururlar. Bu anlamda birlik halindedirler demek yanlış olmaz. Şöyle ki, toplumlar tarihinin ilerlemesi zemininde motor güç olan sınıflar mücadelesinin, proletarya önderliğinde geniş halk yığınları cephesinden şart koştuğu devrimci görevlerin yürütülmesini omuzlayan proleter devrimciler, yürüttükleri bu görev ve omuzladıkları tarihsel sorumluluklar bağlamında ayrı coğrafyalarda ve hatta tek tek coğrafyalarda ayrı örgütsel yapılar biçiminde bulunsalar da, aynı amaç ve hedefler doğrultusundaki yürüyüşleri itibariyle birlik halindedirler. Çünkü nerede ve hangi biçimde bulunurlarsa bulunsunlar aynı amaçlar için çalışır ve bu amaçlar doğrultusundaki görevleri yürütürler. Mekânsal, zamansal ve biçimsel farklılıklar, ayrı haller komünistlerin ortak amaç için çalıştıklarını, dolayısıyla bu anlamda birlik olduklarını yadsımaz. Ancak bu birlik biçiminde eksik olan örgütsel birliktir. İfade ettiğimiz anlamda birlik halinde olmaları örgütsel birliği önemsizleştirmez. Bilakis örgütsel birlik, bahsini ettiğimiz birlik zemininin mantıki sonucudur ve mutlak bir ihtiyaçtır. Örgütsel birlik, güç ve kuvvetlerin biriktirilmesi veya birleştirilmesi, dağınıklıkların giderilerek parçalı duruma son verilmesi, devrimin mantığına uygun olan örgütlülük veya örgütlenmenin sağlanması, devrimci sınıfın kendi bileşenleriyle buluşup etkili devrimci pratik sergilemesi, küçümsenemez önemdedir. Dolayısıyla, tek tek parçalardaki komünistlerin birliği gibi, uluslararası komünist hareketin birliği de şart ve zorunludur. Uluslararası birliğin ifadesi olan Komünist Enternasyonal Hareket bu birliği ifade eder ve bu anlamda gerekli bir örgütlenmedir de. Eski DEH örgütü komünistlerin uluslararası örgütü ve örgütsel birliğiydi. Yine eski enternasyonal örgütü-örgütlülüğü komünistlerin uluslararası örgütsel birliği ve örgütüydü. Bugün bu örgüt ve örgütsel birlik her zamanki kadar kıymetli, gerekli ve ihtiyaçtır.
Amaç, görev ve tarihsel sorumluluk gibi tüm temel ayaklarda birlik zemininde bulunan komünistlerin bu yelpaze üzerinde neden örgütsel birliğe gitmedikleri, gidemedikleri asla anlaşılır olamaz. Kapitalizme ait öz olan “ben” ve “benimki” bencilliği komünistlere has olmasa da yaşadıkları sınıflı toplumdan bulaşan bu tortu ne yazık ki komünist partinin somut temsillerine etki yaparak dar grupçuluktan örgütsel birliklere kapalı durmaya kadar bir dizi burjuva hastalığa yol açmaktadır. Komünist zemin birliğine karşın örgütsel birliklere gidememenin altında yatan sebep kapitalizmin özü olan bu “ben-benimki” bencilliğidir. Bu, keskin biçimde kopulması gereken ağır bir hastalıktır kuşkusuz
Bu tartışma bağlamında eklenmelidir ki, komünist nitelik salt yaşanan coğrafyanın doğru tahlil edilmesi, bura devrimine ilişkin doğru program ve stratejinin çıkarılması ve hatta buradaki sosyal pratiğin içeriği ile sınırlı bir mesele değildir. Proletarya enternasyonalizminin benimsenmesi ve uluslararası çizgide temsil edilen hat, dünya halkları ve proletaryasının kurtuluşu bağlamında yana olup proleter dünya devrimi ve komünist toplum amacının taşınması, her düzeyde tüm teori ve pratiğin komünizmin ilkelerine uygun olması, devrimin zora dayanması, komünist partinin önderliği, proletarya ve emekçiler devleti-diktatörlüğünün kabul edilmesi ve proletarya iktidarı altında devrimlerin sürdürülmesi gibi temel ilkelerin benimsenmesi komünist niteliğin temsil edilmesi için şarttır. Ancak bu teorik ve ilke zemini elbette ki somut teori-pratikle uyum sağlamak, maddi örgüt-parti aracı niteliğinde de ifade bulmak durumundadır. Bu niteliğin temsil edilmesinde partinin benimsediği ideolojik-teorik ilkeler zeminine koşut olarak, örgütlenme ve/veya örgütsel ilkesi, buna bağlı olarak biçimlenen merkezi yapısı ile demokrasi uygulaması ve anlayış niteliği de kuşkusuz ki atlanamaz önemdedir… Bu bağlamda söz konusu partinin amaç-araç ilişkisinde doğru zeminde olup, ilkesiz pragmatizmden bağışık olması, strateji, program, örgütsel ilke, temel taktikler, uluslararası çizgi bağlamında billurlaşan genel siyasi çizgisinin de bütünlüklü bir komünist niteliğe sahip olması gerekmektedir. Ki bunlar komünist niteliği belirleyen unsurlar olduğu kadar, komünist güçlerin birliğinin de esas zeminidir.
***
İçine girdiğimiz somut tartışmaya devam ederek hatalı anlayış ve yaklaşımların karşıtı olan proleter devrimcilerin birlik veya birlikler meselesi kapsamındaki yaklaşımını kategorik birlik biçimleri başlıklarında ele alarak somutlayalım. Böylece hem proleter devrimcilerin ilgili birliklere ilişkin anlayışı yalın biçimde ortaya koyulmuş olacak ve hem de birlik-lere ilişkin hatalı anlayışların deşifre edilmesi sağlanmış olacaktır. Maoist komünistler tekleştirilmiş birlik anlayışı veya tek birlik anlayışı yerine, birliğin değişik biçimlerinden söz eder veya birlik biçimleri yaklaşımını doğru kabul ederler. Bundan hareketle belli başlı birlik biçimlerini alt başlıklar halinde ele alarak somutlaştırmak isabetli olacaktır.
Ayrıca gerek birlik biçimleri ve gerekse de cephe biçimleri şeklinde aşağıda yürüteceğimiz tartışma, birlik ve cephe meselesinin esas olarak siyaset alanındaki ele alınışları üzerinde yoğunlaşacaktır. Dolayısıyla aşağıda ortaya koyacağımız görüş ve yaklaşımlar böyle görülmelidir. Genel stratejik ve ideolojik meselelerdeki yaklaşımımız sağlam olmakla birlikte, siyaset alanında daha başarısız kaldığımız ve ideolojik-stratejik anlayış ve yaklaşımlarımızı siyaset alanında iyi temsil edip pratikleştiremediğimiz esasta doğrudur. Bundan hareketle, tartışma konusu yaptığımız meseleleri siyaset alanındaki kavranış ya da ele alınış açısından ele almamız da doğru olacaktır. Siyaset ve taktik sorununun ideoloji ve strateji sorunundan tamamen yalıtık ele alınamayacağı da ayrı bir gerçektir. O halde ideoloji ve stratejideki güçlü zeminimizi siyaset alanında da güçlendirmemiz, güncel aktüel siyaset ve bura sorunlarına eğilmemiz kelimenin tam anlamıyla gereksinimdir.
İlgili Makama