Sınıf teorisi ve Partizan tarafından ocak ayında Lenin, Karl Liebknecht ve Roza Lüksemburg anma yürüyüşüyle başlatılan, komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın 51. ölümsüzlük yılı anma etkinliklerinin mayıs geceleri ayağı, 4 Mayıs’ta İsviçre’de gerçekleştirilen etkinlikle devam edildi. Kaypakkaya’yı anma kampanyası Mayıs ayı boyunca Avrupa’nın 6 merkezinde yapılacak gecelerle sonuçlandırılacak.

İsviçre’nin Solothurn kentinde yapılan anma etkinliği Kaypakkaya nezdinde ölümsüzlüğe uğurlananlar için saygı duruşu ile başladı.

Açılış konuşmasında Gece Tertip Komitesi’nin yaptığı açıklamada “Yoldaşlar, Enternasyonal proletaryanın kızıl bayrağını coğrafyamızda göklere çeken Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya yoldaş, 18 Mayıs 1973’te Diyarbakır hapishanesinde aylarca süren işkencelerin ardından katledildi. Bu şanlı kavgada kayıp ve kazanım çelişkili bir birliktir. Zaferlerimiz kadar yenilgilerimiz, kazanımlarımız kadar kayıplarımız da olacaktır. Tüm mesele kaybı kazanıma, yenilgiyi zafere dönüştürmektir. Kaypakkaya ve tüm ölümsüzlerimiz bizlere ‘‘tek başına da kalsan dövüşmeyi ve yenmeyi’’ büyük bir devrimci miras olarak bıraktılar. Bu tarihimizin bize kattığı yenilmez olan bu mirastır. Kaypakkaya yoldaşın ardılları olarak, devrimi esas alan, ezilen-sömürülen halkların, mazlum ulus ve inançların özgürlük düşünü gerçekleştirecek, bağımsızlık-sosyalizm ve komünizm yürüyüşünde mücadeleyi daha ileri düzeye taşıyacak ortak mücadele birlikteliklerini dahada büyüteceğimizi, Komünist Önderimiz İbrahim Kaypakkaya’nın 51. ölümsüzlük yılını andığımız bu ortak anma etkinliği vesilesiyle bir kez daha devrimci coşkumuzla belirtmek istiyoruz.” ifadelerine yer verildi.

Tertip komitesinin açılış konuşmasının ardından anma etkinliği, sahne alan Mavi Düşler Şiir Grubu’nun dinletisiyle devam etti. Proletarya partisinin ölümsüz genel sekreterlerinden Cüneyt Kahraman’ın “Kürdistan Mazlumuyum” şiiri başta olmak üzere, devrimci şair ve ozanların şiirlerinden sunulan dinleti, etkinliğe ayrı bir devrimci coşku kattı.

Süreç devrimci birliği daha ileri düzeye taşımayı koşulluyor!

Şiir dinletisinin ardından Birleşik Güçler Temsilcisi politik süreci ele alan bir değerlendirme ile etkinlikte yer aldı. Birleşik Güçler adına yapılan konuşmada şu ifadelere yer verildi: “50 yıllık sürecin gecikmiş ancak atılan bu mütevazi adımın devrimin geleceğinin birleşik yoldan ilerleyeceğini bizlere öğretmiş ve ispatlamıştır.

-Emperyalist güçlerin dünden bugüne mazlum dünya halklarına karşı yürüttüğü saldırı stratejisini coğrafyamızda birleşik güçlerin devrimci kararlılığıyla geri püskürteceğiz.

-Birleşik güçler olarak dağda gerilla güçlerimizle, şehirde milis güçlerimizle devrimi adım adım örgütleyeceğiz.

-71 devrimci önderleri bizlere devrimci dayanışmanın nasıl olması gerektiğine dair önemli ve güçlü tarihsel miras bırakmıştırlar. Bunu Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idamını engellemek için Mahir Çayan ve yoldaşları Kızıldere’deki direnişine bakmak, Sinan Cemgil’i ihbar edeni cezalandırmada Kaypakkaya yoldaşın duruşuna bakmak yeterlidir. Bu birleşik devrimci ruha şan olsun.”

Daha sonra Halkların Birleşik Devrim Hareketi, Kadınların Birleşik Devrim Hareketi, Devrimci Komünarlar Partisi, Türkiye Komünist Partisi-Marksist-Leninist (TKP-ML) ve Maoist Komünist Parti (MKP), yolladıkları ortak videolu mesajlarda, Kaypakkaya’nın devrim yolu, Kemalizm tahlili, ulusal sorun ve azınlıklar soruna dair tahlilleri ve işkencede ser verip sır vermeme geleneğinin gösterdiği yol vurgusu yapıldı.

İbrahim Kaypakkaya ihtilalci bir ruh, yıkıcı bir teori, yıkıcı bir pratiktir!

Ardından sahne alan siyaset bilimci ve araştırmacı yazar Volkan Yaraşır konuşmasında şu vurguları yaptı:

“20. Yüzyılda iki büyük devrim gerçekleşti: Ekim Devrimi ve Çin Devrimi. Bu devrimler yüzyıl içinde gerçekleşen bütün devrimlerin esin kaynağı oldu. Marx, Paris Komünü’nün gerçekleşmesini Muhteşem bir şey diye tanımlar. Ekim Devrimi ve Çin Devrimi’nin gerçekleşmesi de muhteşem bir şeydir. Bu iki büyük devrimin iki büyük kuramcası, pratisyeni ve partizanı var: Lenin ve Mao…

Lukacs Lenin için devrimin güncelliği Lenin’i Marx bağlayan şeydir diye tanımlar. Yani Lenin her şart ve koşulda devrimin imkanını arar. Devrimin diyalektiğini inşa eder.

Özellikle 1914 tarihsel bir momentumdur. ASDP’nin savaş kredilerine onay vermesi hem ASDP’sinin hem de II. Enternasyonalin çöküşü anlamına gelir.

Lenin bu durumu teorik bir sorun olarak değerlendirir. Marx’ın yöntemiyle Hegel’in diyalektiği üzerine çalışmaya başlar. Hegel’in Mantık Bilimi’ni detaylı bir şekilde irdeler. 8 ay diyalektik üzerine yoğunlaşır. Bir anlamda teoriyi yeniden yapılandırır ve devrimin cebirini çözmeye çalışır. 1915 sonrası bütün eserleri aslında devrimin imkanını aramayı ifade eder. Ekim Devrimi Lenin’in yüksek teorik performansı ve partiyi yeniden yapılandırmasıyla olanaklı hale gelir. Bir anlama gökyüzünün fethi gerçekleşir. Ne var ki 1921 yılından sonra koşullarında etkisiyle devrimin diyalektiği donmaya başlar. En temel neden Sovyetlerin ve fabrika komitelerin tasfiyesidir.

Devrimin diyalektiğinin yeniden inşası 1949 Çin’de gerçekleşir.

Çin Devriminin momentleri aslında diyalektiğin inşasını ifade eder. Mao yüksek bir teorik performansla devrimin cebiri çözer.

……

Yıkıcı bir parti inşa edecektir. Bu Ne Yapmalı? sorusuna Mao’nun cevabıdır. Parti, ordu, cephe devrimci bir diyalektiği bu perspektifin yansımasıdır. Uzun Yürüyüş tarihin en muhteşem olayıdır. Halk Savaşı teori pratiği ya da kır- kent diyalektiği devrimin imkanını aramaktır. Yeni Demokrasi İki Taktiğin Çin’e uyarlanmasıdır.

Mao her şart ve koşul altında devrimin imkanını arar bu yön Mao’yu Lenin’e bağlayan yöndür. Mao gerçek manada Leninist ve Bolşeviktir.

Çelişki Üzerine Lenin’in Felsefe Defterlerini ifade eder. Mao Çelişki kuramıyla literatürde bir ilki gerçekleştirir. Devrim sonrası en önemli moment olan Kültür Devrimi Mao’nun önderliğinde parti ve devletteki bürokratik kastta karşı kitle mobilizasyonudur. Kapitalist restorasyona karşı bir kitle seferberliğidir. Bu mana da bir ayağı kitle hareketini ifade eder, diğer ayağı üst yapı sorunlarına yanıt aramadır.

Kısaca Mao Kızıl bir öfkedir. Ve bürokrasiden nefretin adıdır.

İbrahim Kaypakkaya bu zeminlerden hareket edecektir.

Kaypakkaya’ya yaşayan diyalektik yol gösterecektir. Çin Devrimi yaşayan bir diyalektir. İbrahim, Türkiye Devriminin Yolu’nu veya devrimin cebirini çözmeye çalışır. Her koşulda devrimin imkanını ya da aynı anlamda gelen devrimin güncelliğini arar. Bu yön İbrahim’i Mao’ya bağlayan yöndür. İbrahim Mao’yu ihtilalci bir ruhla kavrar. Çelişki kuramı üzerine yoğunlaşır. Yani bir anlamda devriminin ritmini, diyalektiğini çözer. Sınıfsal eksende durur. Bu her şart ve koşul altında devrimin imkanı aramaktır: İşte bu noktada Türkiye Cumhuriyeti’nin iki karşı devrimci blokuna ulaşır: Kemalizm ve Ulusal sorun.

Aslında bu çözümlemeler sınıfın tarihsel rolünü açığa çıkaran bir içeriktedir. Biz bunu Partinin adında ve İbrahim’in 1965 sonrası İstanbul ağırlıkta her işçi eylemine iştirak etmesinde görebiliriz. Aslında bu iki ana kolun sistemin acıyan yeridir. İbrahim kısaca parti anlayışı, tarih tezi, devrim anlayışı, çalışma tarzı, örgütlenme biçimi olarak kompakt bir yapı ve sistematik kurar. Bu yönler İbrahim’i ‘71 devrimcilerinden ayrıştıran bir yöndür. THKP-C ve THKO devrimci bir çıkışta dururken, İbrahim komünist bir ufukla hareket eder. Ve ‘71 Devrimcilerinden militan diyalektik bir kopuşu simgeler.

İbrahim bir ana akım olan Maoizmin dünya çapında önde gelen, kuramcısı ve pratisyenidir. Onu dünya çapında tanıtamıyorsak bütün kabahat bizimdir. Şu özellikler bile yeterlidir. İbrahim Marksizmi yıkıcı bir kurama dönüştürür. O devrimin güncelliği aramada ısrardır. İzlediği devrimci yöntem çarpıcıdır.

Kısaca İbrahim Kaypakkaya ihtilalci bir ruh, yıkıcı bir teori, yıkıcı bir pratiktir…”

Yapılan konuşmanın ardından DAF Connection, ezgileriyle sahne aldı.

Anma etkinliğinde Sınıf Teorisi ve Partizan tarafından yapılan ortak açıklamada, “Türkiye proletaryasının Komünist Önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed hapishanesinde katledilişinin 51. yılında, önder yoldaşımızı anmak için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Mayıs, coğrafyamız devrimci hareketi açısından önemli bir aydır. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972’de idam edilerek, 31 Mayıs 1972 tarihinde Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan ve Kadir Manga Nurhak dağlarında faşist Türk ordusuyla girdikleri çatışmada, Kürt Özgürlük Hareketinin önder kadrolarından Ferhat Kurtay, Eşref Anık, Necmi Öner, Haki Karer ve Mahmut Zengin 18 Mayıs 1982 tarihinde Amed hapishanesinde bedenlerini ateşe vererek ölümsüzleştiler. Onların ve tüm ölümsüzlerimizin anıları önünde saygıyla eğiliyoruz” denildi.

İbrahim Kaypakkaya’nın katledildiğinde, biz ardıllarına büyük bir teorik miras bıraktığı ifade edilen açıklamada, “Bu miras sönmeyen bir meşale olarak yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Faşist diktatörlüğe karşı kesintisiz olarak yürüttüğümüz 52 yıllık bu mücadele de Kaypakkaya hep kutup yıldızımız oldu. Onun izinde yürüyerek bugünlere geldik. Faşist Türk devleti Ekim 2023 tarihinde 100. yılını geride bıraktı. Bu yüzyıllık tarih bize ne anlatıyor, bu 100 yıllık süreçte, ulus ve azınlıklar, inanç kesimleri, işçiler neler yaşadı? Tüm bunları anlamak için Kaypakkaya yoldaşın tezleri kavranmadan Türk devletinin geride bıraktığı bu yüz yılı anlamak mümkün değildir. Osmanlıdan devir alınan ve sadece ismi cumhuriyet olan bu faşist diktatörlük kurulduğundan günümüze kadar çeşitli emperyalist güçlerin yarı-sömürgesi oldu. Coğrafyamızda emperyalizmin bekçiliğini yapan bu faşist devlet, başta Kürt ulusu olmak üzere tüm azınlık milliyet ve inançları ezerek, yok sayarak ulus bir devlet kurdu. İşçileri, köylüleri, kadınları, devrimci ve komünistleri katlederek, hapishanelere doldurarak, idam ederek, işkencelerde öldürerek bugünlere geldi. 23 yıldır da bu baskı ve katliamları AKP iktidarı devam ettiriyor” ifadeleri kullanıldı.

Yapılan ortak açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi: “23 yıllık AKP iktidarı 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimde büyük bir yenilgi aldı. AKP, tüm devlet imkanlarını kullanarak, tehdit ve saldırılarına rağmen kaybetti. AKP, en büyük darbeyi Kürt ilerinde yedi. DEM Parti karşısında büyük bir hezimet yaşayan iktidar, Kayyım atadığı Van belediyesinin gerçek sahiplerine geri teslim edilmesi için direnişe geçen halkın karşında teslim oldu ve belediyeyi geri vermek zorunda kaldı. 31 Mart yerel seçiminde halkımız AKP’yi sandıkta yenilgiye uğratsa da, bu milyonlarca emekçinin sorunlarının çözümüne yeten bir sonuç değildir. Yoksulluk, açlık, baskı ve inkarpolitikası olduğu gibi devam ediyor. Bu bize kurtuluşun seçimlerde ve parlamentoda değil, devrimde olduğunu bir kez daha gösterdi. CHP, seçimden birinci parti olarak çıkmış olsa da, CHP’nin de halka vereceği hiç bir şey yok. CHP, halkın öfkesini parlamenter hayallerle süsleyerek 2028’e kadar beklemelerini vaat etmenin ötesine geçmeyecektir.

Ülkemizde bu gelişmeler yaşanırken dünyada da büyük alt üstler yaşanmaktadır. Dünyamız kapitalist-emperyalist sistemin boyunduruğu altındadır. Emperyalistler hem hakim oldukları ülkelerde hem de hakim oldukları yarı-sömürge ülkelerdeki işbirlikçileri vasıtasıyla dünyaya yön veriyorlar. Bu sistem bir bütün olarak süren savaş ve işgallerin de tek sorumlusudur. Savaş ve işgaller sonucu her yıl milyonlarca insan ülkelerini terk etmek zorunda kalıyor. Savaşlardan kaçarak yeni bir yaşam için yola çıkan insanlar göç yollarında ya öldürmekte ya da açlık ve hastalıktan hayatlarını kaybetmektedirler.

 Kapitalist emperyalist sitemin aşırı kar hırsısının doğrudan sonucu olan iklim krizi dünyayı telafisi mümkün olmayan sonuçlara doğru hızla sürüklemektedir. Sıcaklığın artmasıyla hızla çölleşen dünyada, su rezervleri tükenmekte, tarım arazileri yok olmakta, ormanlar tükenmekte, denizlerdeki canlı türleri giderek azalmakta, hayvan türleri yok olmaktadır. Emperyalist sitemin insanlığa vaat ettiği gelecek yıkım ve ölümdür. İnsanlığın ve dünyanın kurtarılması, emperyalist sistemin kökten yıkılmasıyla mümkündür.

2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle başlayan savaş, ABD, Avrupa Birliği ile Rusya arasındaki savaşa dönüşmüştür. ABD ve AB Ukrayna üzerinden bir vekalet savaşı yürütmektedir. AB ve ABD, Ukrayna’ya milyarlarca dolar yardımın yanında silah savaş araç ve gereçleri vererek savaşı sürdürüyorlar. Dünyanın savaş olmayan coğrafyası yok gibi. 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana İsrail ve Filistin arasında süren savaş devam ediyor. Filistin halkı faşist İsrail devletine karşı eşitsiz bir savaş veriyor. Tüm emperyalist ve gerici güçler İsrail’in yanında saf tutmuş bulunuyor. İsrail’in saldırılarında 40 bine yakın Filistinli hayatını kaybetmiş bulunuyor.

Avrupa’da iç faşistleşme, faşist partilerin hükümet olmaları ve bunun giderek artması, yeni polis yasalarının çıkartılması, cephe gerilerini sağlama almaya yönelik stratejiler geliştirmeleri ve buna bağlı olarak yarı-sömürge ülkelerin yeniden dizayn edilmesi, darbelerle hükümetlerin değişimi savaş hazırlıkları olarak okuna bilinir. Dolasıyla bir üçüncü paylaşım savaşı tehlikesinin de her zamankinden daha yakın olduğu bir gerçektir. Tüm bu gelişmelere karşı devrimci sorumluluğumuz her zamankinden daha fazladır. Ülkemizde faşist diktatörlüğe karşı mücadele de ortaya koyduğumuz bu yakın iş birliği halkın gelecek umutlarını büyütmek ve ileri taşımak için de oldukça kıymetlidir. Kaypakkaya yoldaşın bize bıraktığı bu birası yaşatmak ve kitlelerle buluşturmak içinde bu yakın dostluğumuzu daha da büyüteceğimizi buradan bir kez daha ilan ediyoruz.”

Daha sonra Grup Umuda Haykırış, Filistin’deki direnişe dikkat çekmek için Filistin’i sembolize eden puşiler takarak sahne aldı.

Son olarak sahne alan Yılmaz Çelik, geçen yıl yaşamını yitiren Garip Şahin’in “Dağ Dumandır” ezgisiyle etkinliği selamladı.

Etkinlik slogan ve halaylarla son buldu.

Önceki İçerikMKP: 52. kuruluş ve mücadele yılında proleter devrimin kurmay kıtası olan partimizi selamlıyoruz!
Sonraki İçerikYabancılaşma Üzerine (*)