“Emperyalizm Kâğıttan Kaplan’’ mı? Teorik ve stratejik bakımdan doğrudur bu. Fakat maddi gerçekte ve taktik açıdan doğru değil. Çünkü hala dünya proletaryası ve emekçi halkları ve ezilen mazlum uluslarını vahşi sömürüye tabi tutarak tekelci talan sömürgeciliğiyle tahakküm altında tutarak ezmekte, işgal-ilhak saldırganlığıyla katliam ve kıyımlardan geçirmektedir. Bir dünya sistemi olarak egemenliğini sürdürerek ayaktadır. Emperyalizm yeryüzünün gördüğü ve görüp göreceği en büyük kötülük, acıların kaynağı ve felaketlerin üreticisi, insan ve doğa düşmanı bir sistemdir. İdeolojik-siyasi-ekonomik saç ayaklarına oturan bu sistem, devlet örgütlenmesinden devletlerarası ittifaklara, sistem içi güçlerin oluşturduğu bloklara uzanan siyasada vücut bulur, bulmaktadır. Bu sistemin şimdiki başat güçleri ABD, AB ve Rusya-Çin eksenli üçlü blok içinde örgütlenmiş durumdadır. ABD emperyalizmi en büyük nüfuz sahibi olan emperyalist barbarlıktır…
ABD emperyalizmi dünya halklarının baş düşmanıdır. Bu unvanı, talancı tahakküm üzerine yükselen hegemonya uğruna yaptıkları ve dünyanın her coğrafyasında kurgulayarak sahnelediği rolün yanı sıra, stratejik kurgu ve gerici amaçlarla kışkırttığı, varlığının ürünü olarak arkasında durup bizzat kaynaklık yaptığı, dengelerin tahkim edilmesi ve dünyayı dizayn etme hedefiyle yürüttüğü vekalet savaşları ve gerçekleştirdiği işgal-ilhak saldırganlığı temelinde gerçekleştirdiği katliam/kıyımlarla yeterince hak etmektedir. Trump’ın direksiyona oturduğu ABD emperyalizmi bu düşmanlığı çok daha çıplak biçimde ortaya koyup derinleştirerek üstüne giymektedir. Mesele bununla bitmiyor; Trump’la uluslararası norm, hukuk, temayül, anlaşma ve ilişkiler sarsılarak adeta geçersiz hale getirilip kuralsız-kaidesiz yeni bir nizam oluşturuluyor ki bu, emperyalist dünya sistemi düzeninde yeni bir dönemin başlaması/başlatılması anlamına geliyor. Bununla, 3. dünya savaşına uzanan veya onu hızlandırarak yakınlaştıran bir eğilime girilmiş oluyor ve bu durum aynı zamanda devrimler dalgasını da hazırlayarak kaçınılmaz biçimde gündeme getirecek olan bir süreçtir. Eğer dünya pazarlarının yeniden paylaşılması, yani yeni bir paylaşım savaşı başlayacaksa, o halde eski nizamların rafa kaldırılarak yeni nizamların getirilmesi de bu sürecin tabii bağlantısı veya ürünüdür. Dünya savaşına, yani pazarların yeniden paylaşılmasına gidilirken mevcut norm ve kaidelerin onlar açısından hiçbir bağlayıcılığı elbette olmayacaktır; yoktur da.
Trump, istisna olarak ve neredeyse yalnızca Siyonist Binyamin Netanyahu, faşist Erdoğan’ı düşmanlar listesinden hariç tutarak, dost-müttefik, güçlü ve laftan anlayan liderler övgüsüyle tarif ederken, Rusya’dan Çin’e, AB’li emperyalist ülkelerden Kanada, Norveç, İsveç gibi kuzey ülkelerine, Suriye’den Filistin’e, Meksika’dan İran’a kadar hemen tüm dünyayı düşmanlar sıralamasında listeleyerek büyük bir hoyratlık sergilemekte, tehditler savurup yeni vergi uygulamalarıyla pervasız bir saldırganlık gütmektedir. Zelensky’i kamaralar önünde azarlayıp aşağılaması, Fransa, İngiltere gibi ülke liderlerini adeta aynı terbiyeye tabi tutması, Erdoğan’ı anlatırken ‘’papazı aldım ondan’’ mealindeki sözlerle dalda geçip mesaj vermesi bu ‘’kulak çekme’’ ve terbiye etmenin en tipik örnekleridir…
Trump’ın (dolayısıyla ABD emperyalizminin) bütün bunlarla ortaya koyduğu tablo, uluslararası anlaşma, hukuk ve normları rafa kaldırarak, kendisinin de dahil olduğu dünya milyarderlerinin astronomik vurgunlarla palazlanıp kendi dünyalarını kurmaktadırlar. ABD emperyalizmi ve başını çektiği emperyalist dünya ‘’eksen değiştiriyor’’ diyebiliriz. ‘’Yeni bir dünya kuruluyor’’ söylemi Trump’ın başını çektiği bu akımla gerçek manada başla(tıl)mış oluyor. Emperyalist dünyanın yeni normları oluşuyor ki, bunlar mevcut uluslararası hukuk ve ilişkileri yok sayarak yeniden biçimlendiren pervasız bir saldırganlık stratejisiyle dizayn edilmektedir. Kurulan bu ‘’yeni dünyanın’’ katliam ve acıları büyüten savaşlardan ibaret bir dünya olacağı asla unutulamaz/unutulmamalıdır. Paylaşım savaşına dair şunu eklemek faydalıdır ki, mevcut gelişmeler paylaşım savaşını yakın-orta vade (3-5 yıl) olasılığı olarak göstermektedir. Yine mevcut süreç içinde sağlanan anlaşmalar ve yürütülen işgal-ilhak savaşları, bütün vekalet savaşlarıyla yürütülen süreç ve elde edilen sonuçlar dikkate alındığında ve kuşkusuz ki, devrimler dalgasının gelişme olasılığı gibi şartlar düşünüldüğünde yeni paylaşım savaşının ertelenme olasılığının da patlama olasılığıyla aynı oranda oldukları söylenebilir. Her iki olasılık da yakın olasılıklardır demek yanlış olmaz.
Kısacası, görülen/görebildiğimiz anlaşmalar, kurulan mevcut dengeler, sürdürülen vekalet savaşları bu haydut güçler tarafından en azından belli bir dönem için yeterli görülüp kabul görecek mi görmeyecek mi? İşte paylaşım savaşının patlak vermesi veya ertelenmesi esasta bu noktalarda verilecek siyasi kararlara bağlı olacaktır. Trump’ın geniş bir otorite sağladığı görülmektedir. Çin dışındaki hemen-hemen diğer ülkeler anlaşmalar, tehdit-şantajlar, askeri ve ekonomik baskılar yoluyla asgari düzeyde de olsa mevcut nizama sesiz kalmaya ikna edilmiş ya da zorlanmış durumdadır. Rusya emperyalizmi ile Ukrayna’dan toprak alma imtiyazı üzerinden sağlanan anlaşma Rusya’yı sessizliğe gömerken, özellikle İsrail Siyonizminin teknolojik savaş yeteneğiyle İran’ın kontrol altına alınması/susturulması ve aynı gizemli savaş yeteneğinin bölge devletleri ve güçlerine saldığı korku belli düzeyde dengeleri ABD ve İsrail lehine düzenledi denilebilir. Bu durup yeni paylaşım savaşı dinamiğini geriye çeken veya erteleyen bir şart olarak mütalaa edilebilir. Buna karşın, Çin’in bu tablo dışında kalması, yani kontrol altına alınamaması paylaşım savaşı riskini gündemde tutmaktadır. Özcesi, mevcut gelişmeler paylaşım savaşının patlak vermesini koşullamaktadır; esas olasılık budur. Fakat, diğer olasılık, yani paylaşım savaşının ertelenmesi olasılığı da savaşın patlama olasılığına yakın bir olasılık olarak değerlendirilebilir…
Ticaret savaşları ve olasılıklar
Trump’ın geliştirdiği saldırganlık salt onunla açıklanamaz veya onun kendi başına yaptığı bir ‘’serserilik’’ olarak algılanamaz. Bilakis, dünyayı acı ve açlığa boğan ve kendisinin de dahil olduğu ‘’milyarderler kulübünün’’, uluslararası tekelci sermaye sahiplerinin ön gördüğü ve yönettiği bir dizayn stratejisidir izlenen bu siyaset, bu tarz… Siyasi saldırganlığını tırmandırırken, yeni gümrük tarifesine bağlı açıkladığı vergilendirme politikasıyla dünya çapında para piyasasını sarsarak alt-üst etti, borsaları ‘’kara pazara’’ sokarak ilgili ekonomilerde büyük ‘’zararlara’’ yol açtı. Borsa ve kurlardaki dalgalanmayı fırsat edinerek sermayelerine sermaye yüklemeleri meselenin esas olmayan ama göz ardı da edilemez bir yandır. Çünkü, sermaye ne kadar büyükse, tahakküm ve egemenlik o kadar büyük ve güçlüdür. Daha da önemli olan şudur; Trump getirdiği ağır vergiler zemininde açıkladığı yeni gümrük tarifeleriyle ticaret savalarını başlatılmış oldu…
Açılan ‘’ticaret savaşlarının’’ salt ekonomik yaptırım ve ekonomik savaşla kalacağını düşünmek, ekonomiyle siyaset arasındaki ilişkiyi anlamamak olur ki, bu büyük bir yanılgıdır. Siyaset ekonomin yoğunlaşmış haliyse, ekonomide yaşanan savaşın siyaset arenasına yansıyacağı da rastlantı olacaktır. Nitekim bütün savaşların, pazarlara egemen olup buraların sömürülmesi ve talan edilmesi için yapıldığı da bilinen gerçektir. Kısacası, başlatılmış olan ticaret savaşlarının kaçınılmaz olarak askeri-siyasi savaşa dönüşeceği /dönüşmesi son tahlilde kesindir. Tam da bu zeminde 3. dünya savaşının koşullandığı ve bu savaşın orta vade ve hatta kısa vadede (en geç 3-5 yıl içinde) patlak vereceği söylenebilir. Devrimler dalgasının ise, dünya savaşı ve bu savaşın geniş halk kitleleri ve mazlum uluslarına yükleyeceği ağır-çekilmez fatura ve büyük acıların ürünü olarak aynı kaçınılmazlıkla gündeme geleceğini ileri sürmek de yanlış olmaz…
Trump, ırkçı-şoven faşist milliyetçiliğin bayrağı olan ‘’önce Amerika’’ vitriniyle geliştirdiği saldırganlığı yalnızca dışarıya/dünyaya karşı uygulamamakta, aynı zamanda içerdeki muhalefet ve rakiplerine karşı da uygulamaktadır. Ne ki, ABD halk kitleleri bu faşist saldırganlığa karşı direniş-mücadele bayrağını yükseltmekte, büyük kitlesel eylemlerle meydanları doldurmaktadır. Öte taraftan dünyanın birçok bölgesinde, birçok ülkede hem savaş ve çatışmalar yaşanmakta ve hem de kitlesel hareketler yaşanıp görülmektedir. Bu tablo bir tarafta faşist tırmanışı, diğer taraftan da devrimci uyanışı resmetmektedir ki, olası paylaşım savaşının devrimler dalgasını gündeme getireceği geçmiş tecrübelerin tanıklığıyla muhakkaktır.
Trump, genel algıya dönüşen tarifle, ‘’ruh hastası psikopat’’ bir karakter, ‘’hastalıklı, manyak, uçuk bir sima’’ olarak nitelenmektedir. Kısmen veya bir bakıma doğru olan bu tanımlama aslen Trump’ın siyasi sınıf karakterini ve faşist saldırganlığını yumuşatarak, sorunu ‘’problemli kişiliğe’’ indirgeyen yanılsamalı bir tanımlamadır. Oysa bütün faşist sınıf temsilcileri ve siyasi karakterleri aynı düzeyde olmasa da özünde uçuk ve hastalıklıdır. Lakin başvurulan veya uygulanan saldırganlık, bir kişilik ve psikopatlık sorunu değil, bilakis sınıfsal ve siyasidir; siyasi sınıf niteliği ve faşist saldırganlıktan ileri gelen genel durumdur. Bu sınıfsal-siyasi tabloyu kişiler ve kişilik bozukluklarıyla açıklamak, gerçeği saklamak ve göz ardı etmekle maluldür. Ve bu saldırganlık istisna ya da Trump, Netanyahu, Erdoğan’la sınırlı münferit bir politika değildir.
Tekrar edelim ki, sorun hastalıklı kişilik ve ruh haline indirgenemez, bilakis doğrudan siyasi sınıf karakterinin ürünüdür. Kuşkusuz ki, Trump (tabi ki Netanyahu ve Erdoğan gibi yerellere uzanan benzer ‘’lider’’ türevleri de), yeni konjonktüre uygun biçimlenen faşist saldırganlığın uç temsilcileri olarak tarif edilebilirler. Bunlar faşist saldırganlığın en kuralsız, hukuksuz, keyfiyetçi, pervasız, hoyrat ve katliamcı temsilcileri olarak faşizm ve faşist iktidarların yeni tipolojileri olarak öne çıkmaktadırlar. Olağan olmayan dönemler, buna uygun olarak olağan olmayan liderler eliyle yürütülür ya da olağan olmayan dönemlerin yürütülmesi için spesifik kişi(lik)ler seçilerek iktidara getirilir hepsi bu…
Trump neden herkesi düşman ilan ederek saldırıp tehdit etmekte, bütün bu ‘’çılgınlıkları’’ neden yapmaktadır? Hasta ya da psikopat olduğu için mi? Kuşkusuz ki, hayır. Bilakis, tam da tekelci burjuvazinin en palazlanmış, en ırkçı-şoven ve en saldırgan ideolojisinin temsilcisi olarak, dünya hegemonyasını ele geçirerek perçinleme, dünyanın başat/tek gücü olma ve dünyanın ‘’milyarderlerine’’ uygun dünya koşulları yaratma amacıyla bütün bunları yapmaktadır ya da kendisine yaptırılmaktadır. Ki, tanıdık olan bu ‘’milyarderlerden’’ aldığı destek bir rastlantı değildir. Bu da Trump’ın başlatmış olduğu sürecin, çok uluslu ve uluslararası emperyalist tekellerin astronomik karlar ve dünyaya hükmetme doymazlığıyla tasavvur ettiği dünyanın kurularak ayakları altına serilmesine işaret etmekte, göstermektedir. Sorunun bir özeti de budur…
Anılan/adı geçen liderler arasındaki siyasi benzerlik, hukuksuz, absürt, ucube uygulama ve yönetim benzerliği hiç şüphesiz ki rastlantı olamaz, değildir de! Genel sınıf kardeşliklerinin ötesinde, siyasi kardeşlikleri onları birbirine benzetmekte ve benzer yönetimler sergilemesini şartlamaktadır. Fakat daha özgün olarak, dünyanın girdiği kaotik şartlara bağlı olarak geliştirilip uygulamaya sokulan dünyanın yeniden dizayn edilmesi stratejisinin görevlileri olarak aynı resim karesine girmektedirler. Trump’ın dünya ölçeğinde veya daha büyük çapta yaptıklarını, Erdoğan da Türkiye-Kuzey Kürdistan’da yaklaşık olarak yapmaktadır. Bu elbette ki bir rastlantı değildir; değildir çünkü, Erdoğan ve iktidar güruhu, ABD emperyalizmi tarafından verilen görevleri yürütmektedir. Trump’ın elinde tutup salladığı dosyalar, Erdoğan’ı ve iktidar unsurlarını (belki de ailesinin fertlerini de) uluslararası mahkemelerde yargılanmasına kadar gidebilecek belgeler olduğu söylenmektedir ki, ‘’Ver papazı, al papazı’’ dedikten sonra, papaz almadan papaz vermesi bu gizemli ilişki zemininde açıklanabilir.
Klikler arası iktidar çatışması kanlı bitecek!
ABD emperyalizmine bağlı iktidar kliği ile Alman emperyalizmi (Avrupacı klik) olan CHP temsiliyetindeki Kemalist klik arasındaki mevcut çatışma iktidar pastasının paylaşılmasına dönük çatışma niteliğinde olup, keskinleşerek cereyan etmektedir. Bunun açık ifadesi, iki komprador tekelci klik arasında kimin iktidar edeceği, iktidar pastasının başına oturacağının karar bağlanacağı bir sürecin yaşanıyor olmasıdır. İki klik arasındaki çatışma, dolaylı olarak iki emperyalist güç arasındaki dalaştır. Dolayısıyla, ABD emperyalizmi mi kendine bağımlı kliği iktidarda tutacak, yoksa Avrupa/Alman emperyalizmi mi kendine bağımlı kliği iktidara taşıyacaktır? Yani, hangi emperyalizm ‘’TC’’ devleti iktidarını ele geçirip bağımlılığı altında tutup esasta sömürüp talan eden güç olacak, iktidar imtiyazı ve avantajını elinde tutacaktır. Sorunun özü bu…
Kısacası kliklerin mevcut çatışması, aynı emperyalizme bağımlı güçler arasında iktidarın el değiştirmesi değil, iki ayrı klik, iki emperyalist güce-devlete bağımlı klik arasında iktidarın el değiştirmesi çatışmasıdır. Dolayısıyla bu iktidar değişimi, Mendereslerin asılmasına tanık olan farklı emperyalist odaklara bağımlı iki klik arasındaki iktidarın el değiştirmesi zemininde cereyan eden bir çatışmadır; iki emperyalist güce bağımlı iki farklı klik arasında iktidarın el değiştirmesi odaklı bir çatışmadır. Bir başka ifadeyle, ABD emperyalizmi mi ‘’TC’’ üzerindeki tahakküm ve talan egemenliğini sürdürecek, yoksa onu geri çekerek Alman/Avrupa emperyalizmi mi ‘’TC’’ devleti üzerinde esas tahakküm ve talancı egemenlik kuran güç olacaktır; işte klik çatışması bu anlama gelir. Bu anlamda, ABD emperyalizminin kendine bağımlı kliğin iktidardan düşmesine rıza göstermeyip her şey pahasına iktidarda tutmaya çalışacağı aşikardır. Ki, iktidarın gerçekleştirdiği siyasi tutuklamalar, hukuksuzluklar, gasplar ve yargı terörüyle muhalefeti ve muhalif kliği bastırmaya çalışmasına dönük geliştirdiği süreci Trump’tan yetki-talimat alarak yürüttüğü rivayet edilmektedir. Bu rivayet mantığa ve gerçeğe uygundur…
Tıpkı ABD emperyalizminin yaptığı gibi, Alman emperyalizmi de kendine bağımlı kliği iktidara getirmek için elinden geleni yapmaktadır. Kısacası iki kliğin arkasında da emperyalist güçler bulunmaktadır. Dolayısıyla klikler arasındaki mevcut iktidar çatışması sıradan bir süreç olarak işlememekte, iktidara odaklı bir çatışma niteliğinde ilerleyip bu nitelikle keskinleşmektedir. İki kliğin de iktidar iştahı kabarıktır ve iktidardan kolayca vazgeçme eğilimi taşımamaktadırlar; çatışmanın sertliği bunu gösteriyor. Elbette kliklerin arkasındaki güçler de aynı iştahla kendine bağımlı kliği destekleyerek bu sert çatışmaya itmektedir. Tekrar edelim ki, iki klik arasındaki iktidar dalaşı, dolaylı olarak iki emperyalist güç/odak arasındaki çatışmadır. Kliklerin geri adım atmaması, ısrar etmesi ve çatışmayı keskinleştirerek yükseltmesi de bunu teyit etmekte veya bu arka destekten kaynaklanmaktadır…
Bütün bunlar zemininde ve tabii ki, klikler arası iktidar çatışmanın mevcut keskinliği ve giderek keskinleşmesi zemininde, aynı zamanda bu çatışmanın iktidarın iki farklı emperyalist klik arasında, dolaylı olarak iki emperyalist güç arasında paylaşılması zemininde gelişmesi bu çatışma sürecinin kanlı hesaplaşmalar biçimine bürünebileceğine işaret etmektedir. Çünkü, muhalefetteki klik onlarca yıldır bu kadar iktidara yakınlaşmamış, bu düzeyde toplumsal desteğe ulaşmamıştı. Dolayısıyla bu fırsatı kolayca kaçırmak istemeyeceği söylenebilir. Aynı şekilde iktidarı kaybetmenin kendisi için bir felaket olacağı telakkisine sahip olan Erdoğan’ın da aynı oranda iktidarı kaybetmek istemeyeceği ve elde tutmak için her yola baş vuracağı (başvurduğu gibi) da söylenebilir. Bu dalaşın kanlı bitmekten başka fazla bir şansının olmadığı anlaşılmaktadır…
Devrimci hareket rolünü oynamalıdır!
Devrimci hareketin bu süreci iyi okuyarak gelişmelere hazırlıklı olması yaşamsal önemdedir. Burjuva klikler arasındaki bu keskin çatışma önemli fırsatlar sunabilir, sunmaktadır da. Örneğin gelişen kitlesel hareket, kitleleri sarmalayan diri siyasi ortam, kitlelerin bura içinde demokratik mücadele bilinci ve tutumu ve tecrübesi açısından gelişmesi gibi bir dizi pozitif şarttan söz edilebilir. Burjuva klikler arası çatışma ne kadar sertleşirse, bu devrimci hareket için o kadar iyidir demektir. Bu atışma ve çelişkilerden yararlanmak, onların birbiriyle uğraşırken devrimci harekete saldırı enerjilerinin düşmesi, birbirilerine odaklanarak devrimci hareket üzerindeki baskının kısmen hafiflemesi, onların birbirini teşhir etmesiyle objektif olarak gerçek yüzlerinin halk kitleleri tarafından daha büyük oranda görülmesi ve gelişen kitle hareketlerinin her yönlü değerlendirilmesi gibi bir dizi olanak olarak devrimci harekete fırsat ve olanaklar sunması bakımından değerlendirilmesi demektir…
Geniş kitlelerle ilişkilerin geliştirilmesi, örgütlenmelerin derinleştirilmesi ve kitlelerle birlikte hareketlere katılarak bu ilişkileri sıkılaştırmak, ajitasyon-propaganda faaliyetlerinin daha geniş oranda yapılması ve bunun olanaklarının değerlendirilmesi, geniş kitleleri kucaklayacak araç ve metotların geliştirilmesi gibi bir dizi olanak iyi değerlendirilmek durumundadır. Kitlelerin mesafeli olduğu biçimlerden ziyade onların destekleyerek katılacağı biçimlerin kullanılması, sönümlenen kitlesel hareketlerin meşru zeminde tetiklenmesi veya geliştirilmesi, kabaca yürütülecek çalışmalardan bazılarıdır…
Devrimci hareket siyasi-örgütsel güç olarak bir tablo ortaya koymadan kitleleri etkileyemez, süreci yönetemez, yönetme kabiliyetine ulaşamaz. Aynı oranda kitlelerin komprador tekelci burjuva kliklerin peşine takılması da engellenemez. Etkili ve kitlelere güven veren örgütsel-siyasi gücün ortaya koyulması için mevcut durumda tek şans devrimci hareketin ortak ve tek inisiyatif biçiminde kitlelerin karşısına çıkmasıdır. Kitle eylemlerinde sergilenecek ortak hareket ve tek inisiyatif tablosu kitlelere güven veren bir örgütsel tablo ortaya koyabilir…