Üretim araçları üzerinde özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla, yer yüzünde her şey üretim araçlarını elinde tutan sınıfın denetiminde metaya dönüştü. Kültürel gelişmeler, bilimsel araştırmalar, üniversiteler, spor kulüpleri ve daha çokça sayacağımız toplumu şekillendirerek biçimlendiren her alan kapitalist üretimin merkezileşmesiyle birlikte, kapitalist sermayenin gelişmesi ve büyümesi için ana kaynaklar haline getirildi.
Burjuvazi, özelikle spor araçlarını -aktivitelerini- kendi siyasal yöneliminin benimsetilmesinde ve bunun bir kültür olarak içselleştirilmesinde çok iyi kullanıyor. Konumuz bağlamında, Almanya’da oynanan 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası da tıpkı diğer futbol turnuvaları gibi, kapitalist sermayenin bir aracı durumunda organize edildi, oynandı ve sonlandırıldı. Dünya üzerinde milyarlarca insan açlık ve yoksullukla boğuşurken, kapitalist sistem futbolu bir sömürü aracına dönüştürmek için milyarlarca dolar harcama yapmakta, futbol borsası üzerinden devasa boyutta sermayeye rant yaratmakta, kitlelerin futbola olan ilgisini, kitlelerin cebindeki maddi kaynağa el koymanın aracı haline getirmekte ve bahis-oyun denkleminde geniş kitlelerin kaynaklarını sermayeye akıtmaktadır. Dahası; inşa edilen stadyumlarda, futbol malzemeleri üretim atölyelerinde on binlerce işçi, (çocuk işçiler ve kadınlar başta olmak üzere) kötü koşullarda çalıştırılmakta ve sömürülmektedir.
Yine futbolcu transferlerine milyonlarca dolar para akıtılmakta, bu paranın neredeyse tamamı yine futbolu destekleyen, izleyen kısaca futbola ilgi duyan insanların sırtından elde edilmektedir. Kitlelere enjekte edilen popülizm, burjuva gerici kültür ile bütünleştirilerek beyinler uyuşturulmakta ve fanatizm ile kitlelerin sorgulama bilinçleri dumura uğratılmaktadır.
Tarihte faklı birçok oyun gibi yoksulların oyunu olan; köylerde, tarla ve sokaklarda oynanan futbol zamanla “modern” bir hal alarak, işçi ve emekçilerin ellerinden alındı ve kapitalizmin bir kâr makinası haline dönüştürüldü. Bununla birlikte sermayeyi elinde tutan kişiler, takım ve kulüplere sahip oldular. Nihayetinde egemen sınıf, ender bulunur bir sömürü mekanizmasını keşfetmiş oldu. Spor aktivitesi adı altında, oynanan oyunlardan kâr sağlayacağı ve denetimini elinde tuttuğu yeni bir rant alanı yarattı. Yaratmış olduğu bu sektörde muazzam bir gelir elde etmeye başladıktan sonra, sınırları aşan ve dünya halklarını da ekranları başına kilitleyerek başarısını gittikçe perçinleştiren bir noktaya ulaştı dersek yanılmamış olacağız.
İzleyicilerini yalnızca ekranları başına kilitlemediler aynı zamanda stadyumları da doldurmanın heyecanını ve ayrıcalığını yaratarak sömürüyü daha da büyüttüler. Böylece kapitalist sistem sadece yoksullara ait olan futbolu değil aynı zamanda diğer zekâ oyunları da dahil (satranç, voleybol, yüzme, basketbol…) olmak üzere spor dallarının tümünü sömürü aracına çevirip çarkın birer parçası haline dönüştürdü. Örneğin, bu yıl Almanya’da gerçekleşen, 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’ndan Alman burjuvazisinin beklentisi; ekonomisine 3,8 milyar Euroluk ek bir bütçenin olacağı yönünde. Bu miktar, etkinliğe 650 bin turistin katılacağı ön görüsü üzerinden hesaplanmıştır. İlerleyen süreçte elde edilen ek perakende satışının Alman ekonomisi üzerindeki pozitif etkisi gözlenecektir. Farklı ülkelerin de yapılacak olan spor müsabakalarının kendi ülkelerinde oynanmasını istemelerinin nedeni ülkelerine girecek olan kazançtan alacakları paydır. Yoksa halkların birlikte ortaklaşma, eylenme ya da tanışmasını istemeleri gibi bir nedenden ötürü değildir.
Dev tekellerin, spor müsabakaları üzerinden nasıl kar amaçladıklarına kısaca değindik. Bu zihniyete karşı alternatif fikirler savunan kişilerden örnek verecek olursak ne demek istediğimiz ve ne tasavvur ettiğimiz daha iyi anlaşılacaktır.
“Futbol borsada değil, arsada güzeldir” der ünlü futbolcu Metin Kurt. Bu sözü ile oynanan sporun halklar nezdinde bir eğlence ve moral aracı olarak kullanılmasına işaret ediyordu.
Futbol başta olmak üzere sporun birçok dalında yapılan müsabakalar ile emekçilerin buluşması, tanışması ve kültürlerin birlikte iç içe geçmesine vesile olmasının çabasını verenlerden sadece biri idi. “Futbol borsada değil, arsada güzeldir…” anlayışı önemlidir. Kâr amaçlı yapılan yarışların tümünün halklara bir faydası olmadığı gibi zararı da büyüktür. Marksist ideolojiden etkilendiğinden ötürü “sporun bir amacı ve hedefi olmalı” anlayışıyla sorgulama yapan M. Kurt, Galatasaray futbol takımında oynarken, üstelik oyun kalitesi olarak en zirve yaptığı dönemde bu sorgulamayı yapıyor olması tesadüfi değildir. Bu sorgulama biçimi onun dünyaya bakış açısını ve meseleyi ele alış biçimini net bir şekilde göstermektedir. Metanın kölesi olmamıştır, sporun halkların barış içinde yaşamasına ve birbirleri ile dayanışma göstermeleri adına hizmet aracı olarak kullanılması yönünde çalışmalar yürütmüştür. Devrimci Spor Emekçileri Sendikasının kurucuları arasında yer alması spora ve futbola bu bakış açısın ürünüdür.
Kitleleri uyuşturan afyon!
Geniş kitlelerin geri yanları üzerinden popülüze edilen birçok kavram gibi, futbol ile kapitalistler tarafından yığınların uyuşturulduğu bir süreç içerisinden geçiyoruz. Ezilen yığınların kendi sorunlarının üzerinde düşünme, çözüm arama ve örgütlenmelerinin önünü kapatarak, kitleleri uysallaştıracak siyasal manevra üreten kapitalistler, spor alanını da bu uğurda etkili bir biçimde kullanmakta. Söz konusu futbol olunca kapitalist tekeller, dünyayı tek merkezli bir pazar haline çevirmiş durumdalar. En yoksul insanı dahi adeta hipnoz edip kendisine bağlayarak ya zamanını çalıyor ya da parasını. Geçmişte emekçilerin, oynadığı ve halkları birbiri ile tanıştıran futbol, “Köprü” görevini üstlenilirken, bugün ise tamamen dünya halklarını sömüren bir makinaya dönmüş durumda. Burada yoksulların, emekçilerin sporu, inanç ve kültürlerin buluşmasını sağlaması açısından nasıl tarihsel bir köprü görevi gördüğünü görmemiz gerekir. Gelinen aşamada ise büyük kapitalist tekeller futbolu, balta değmemiş orman içerisindeki bekçiyi dahi sömüren bir araca dönüştürmüş durumda.
Futbolla ırkçılık
Bilindiği gibi Türkiye-Avusturya maçında bir futbolcu “kurt işareti” yaparak gündemi birdenbire altüst etti. Başta şunu belirtelim ki; Merih Demiral’ın, ırkçılığın anlamını dahi bilecek bilgi ve birikime sahip olduğunu düşünmüyoruz. Merih, terörist devletin, milliyetçi ideolojisi ile karnını doyurmuş, spor alanındaki bir piyonudur. Sistem her daim kendi piyonlarını yaratarak kitlelere ırkçılığı, ayrımcılığı, ötekileştirmeyi, cinsiyetçiliği, türcülüğü vb. gibi gerici yönleri enjekte eder. Böylece toplum atomize edilerek bölünür ve parçalanır. Parçalanan toplum kendisini sömüren, ezen ve katleden asıl düşmanı olan devleti sorgulamaz ve tam tersine bu kan emici sistemin etrafında kümelenir. Burjuva devletler, özgür ve eşit bir yaşamın baş düşmanı olan bu hastalıklı ideolojilerden ustaca faydalanır.
Şunu da belirtmekte fayda var ki, kapitalist sistem sadece sporu değil eğitim, bilim, sanat, edebiyat, felsefe, sinema vb. gibi her alanı kullanır. Merih’in bu işareti yapmasının temel nedeni ülkede göçmenlere yapılan saldırıları meşrulaştırarak desteklemek ve Türkiye/Kuzey Kürdistan’da yaşayan farklı dil, din, ulus ve milliyetlere bir göz dağı verme amacı gütmesidir. Nitekim devlet hem göçmenlere yapılan saldırıları hem stadyumda binlerce insanın göçmen karşıtlığını desteklemiş hem de Merih’i sahiplenmiştir.
Türk büyük burjuvazisi, girdiği siyasal ve ekonomik girdap nedeniyle böyle suni gündemlere ihtiyaç duymaktadır. Bu olay özgülünde de yaptıkları şey ülkedeki siyasal gündemi değiştirip, olayları manipüle etmektir. Suriye’den göç etmek zorunda bırakılanları tekrardan ülkelerine geri göndermek için yapılan provokasyonun da bir parçasıdır. Ekonomik kriz, zamlar, işsizlik, asgari ücret, Kürt ve inançlar sorunundan kaynaklanan halkların tepkisini asgari düzeyde milliyetçi çerçeve içinde tutmalarında bu gelişen olay etki yaratmıştır. Farklı burjuva partilerine dahil olan milliyetçi, ırkçı, ulusalcı kesim, faşist parola üzerinde birleşmiş ve gerici düzeni Türk Devleti ve ona ait olan bayrak altında bir araya getirmiştir. “Milli başarı” adı altında, spor müsabakalarında hedeflenen “başarılar”, ırkçılık zehri ile geri kitleleri konsolide etmenin ve muhalif toplumsal dinamiklerin baskı altına alınmasının aracı olmakla ibarettir. “TC” iktidarının Merih olayı ve “Türk Milli Takımının” kısmı aldığı başarıların ele alış tarzı bu gerçeği açıkça izah etmektedir.
Sonuç olarak, burjuvazi, tüm spor müsabakaları gibi, futbolu da bir rant sahası olarak kullanmaktadır. 2024 Avrupa şampiyonası da devasa kaynakların kapitalist sermayeye akıtıldığı niteliğiyle tarihin hafızasında yerini almıştır.