HABER MERKEZİ (13.01.2014)- 2014 yılı 30 Mart tarihinde Türkiye-Kuzey Kürdistan’da gerçekleştirilecek yerel seçimlere doğru süreç işlemektedir. Bilindiği gibi yasal-legal örgütlenme ve mücadele biçimi ve siyasetini tali, illegal-gizli örgütlenme ve mücadele biçimi ve siyasetini ise esas olarak ele almakta ve bu doğrultuda mücadele yürütmekteyiz. Konu özgülünde genel olarak kabul edilen boykot ve katılım ayrışımı bağlamında biz komünistler bu yerel seçimlerde katılım siyasetini benimseyerek taktik politikamızı belirlemiş bulunuyoruz.
Gelinen aşamada ve özellikle de yakın tarihsel sürecimizdeki son on yıllık tecrübe ve birikimimiz üzerinden bile çok net bir şekilde vurgulamak isteriz ki Partimiz ve hareketimiz içerisinde yukarıdan aşağıya genel olarak genel ve yerel seçimlere ilişkin izlenilen ve izlenilmesi gereken politikalarda belirli bir kavrayış seviyesi yakalamış bulunuyoruz. Dolayısıyla gerek genel gerekse de yerel seçimlere katılım ya da boykot siyasetlerinde izlediğimiz ya da öngördüğümüz politikalar da ‘’reformizmin kulvarına ya da parlamenterizmin ve legalizmin batağına battık’’, ‘’tasfiye ediliyoruz’’ gibi argümanlar boş ve oldukça da yersiz bir durum olarak kendini göstermiştir. Bütün ilerici, aydın, demokrat, devrimci, sosyalist ve komünistler bilmelidir ki, amaçlarımıza ve ilkelerimize hizmet etmesi kaydıyla hiçbir örgüt, mücadele araç, yöntem ve politikadan kaçınmayız, kaçınmayacağız da. Yeter ki amaçlarımıza ve ilkelerimize uygun ve onlara hizmet edici temelde ele alınsın ve onlara doğru götürecek-ilerletecek şekilde savunulsun ve politikalar izlensin. Taktiğimizin ana hedefi, seçimleri salt kazanmak değil, daha da önemlisi ve öne çıkarılarak uygulanması gereken geniş halk yığınlarına ulaşarak Partimizin siyasi ve ideolojik çizgisini kitlelere taşımak ve kitleleri hareketimiz önderliğinde örgütlemektir. Bu gündem altında anlayışımız ve yönelimimiz üzerinden çeşitli perspektif ve tartışmalar yürüteceğiz. Yerel seçimlere ilişkin siyasetimizin yanlış anlaşılması ve yeterli düzeyde kavranamaması hiç kuşkusuz ki güdülecek-izlenecek olan çalışmaların verimini düşüreceği gibi istenilen ölçülerde başarıların yakalanamamasına da yol açacaktır. Ne kadar bir siyaseti bütün yanlarıyla incelersek ve kavrarsak o derece de katkı sunacağız.
Başta altını çizmek isteriz ki Parti faaliyetçilerinin azami bir şekilde illegalite kurallarına uymaları gerekmektedir. Bütün sözlü ve uygulamalarımızda, tüm materyallerimizde kullanılan dile özel olarak dikkat edilmeli ve provokatif davranış ve girişimlerden kaçınılmalıdır.
Karşı devrimci hakim sınıf kliklerinin her türlü kirli ve çirkef siyasetlerini normal karşılarız
Hatırlanacağı gibi 2009 yerel ve 2011 genel seçimler sürecinde karşı-devrim saflarında hâkim sınıflar ve klikleri arasında çeşitli düzeylerde tartışmalar, gemi azıya almış vaziyette insanlığa, değerlere, emeğe yabancılaşmış tavır ve tutumlar içerisinde tartışmalar yürüterek seçime gidilmiş ve süreç tamamlanmıştı. Aynı süreçlerde ilerici, demokratik ve devrimci saflarda da çeşitli düzeylerde tartışmalar yürütülmüş, saflaşma ve bloklaşmalar yaşanmış, hiç de devrimci dostluk ve ittifaklara sığmayacak ölçülerde tavır ve tutumlara girilmişti. Karşı-devrimin hâkim sınıf ve kliklerini elbette anlar ve onların sınıfsal ve siyasal karşı-devrimci karakterleri gereği ideoloji ve çizgilerinden kaynaklı olarak her türlü kirli ve çirkef siyasetlerini normal karşılarız. Ancak ilerici, demokrat ve devrimci saflarda gördüğümüz güçler ve hareketler arasındaki burjuvaziyi ve karşı-devrimcileri aratmayan yanlarını ve siyasetlerini hiç de anlayışla karşılamamız ve sessiz kalarak kabul edip geçiştirmemiz düşünülemez ve asla bizlerden bu yönlü bir uzlaşmış oportünist yönelim beklenmemelidir.
Hem kuyrukçu ve yedeklenmiş çizgi ve siyasetlere karşıyız hem de benmerkezci-tekçi sekterizme karşıyız. Kabul edilmelidir ki kuyrukçu ve yedeklenmiş çizgi ve siyasetler ne kadar zararlı ise o kadar da dayatmacı ve sekter çizgi ve yaklaşımlarda zararlıdır. Sağın yani liberal oportünizmin ikiz kardeşi sol oportünist sekterizmdir. Çok uzak geçmişe gitmeden 2009 yerel ve 2011 genel seçimler sürecinde her ikisini de gördük, yaşadık ve çeşitli düzeylerde tartışmalar yürüttük. Kirlenmişliği ve tasfiyeciliği sadece düşman sınıflar cephesinde değil aynı zamanda halk kitleleri ve onların içerisinden çıkan çeşitli ilerici, yurtsever, demokrat, devrimci ve komünist hareket saflarında da görmek gerekiyor. Bu kirlenme ve tasfiyeciliğin izdüşümlerine karşı devrimci hukuk düzleminde doğru ve birbirlerini ötelemeden, birbirlerinin inisiyatiflerini çiğnemeden, horozlar gibi basit ve kısır didişme rekabetine girmeden, kuyrukçuluğa kapılmadan ve dayatmalarda bulunmadan bir ittifak ve dostluk ilişkisi içerisinde olmak gerekmektedir. Ne yazık ki Türkiye-Kuzey Kürdistan’da bütün güçlerin ve bileşenlerin genel olarak bunda pek başarılı olduğu söylenemez. Yani hem teorik ve anlayış düzleminde hem de pratik politikalarımız da hiç de masum değiliz. Hiç mi akıl edemiyoruz, senden olmayan ve senin gibi düşünmeyip de farklı bir politika izleyen ya da farklı bir politikayı tercih eden dostlarımıza karşı hiç de ağza alınmayacak küfür ve hakaret ederek şaibe yaratmaktan da geri durmuyoruz. Niye mi? Çünkü senin gibi düşünmediği, senin yörüngene-potana-şemsiyen altına girmediği, senin çizdiğin ve dayattığın çerçeveyi kabul etmediği ve nihayetinde farklı bir politika tercih edip savunduğu-izlediği için bütün bu olumsuzlukları sergiliyoruz. Evet eleştirilere ve doğru yanlış temelinde, halk içindeki ve dostlarımız arasındaki ideolojik mücadeleye sonuna kadar açığız ve buna kesinlikle ihtiyacımız var, fakat şaibeler yaratmaya ve özellikle de devrimci hukuku çiğneyip ayaklar altına almaya ise kapılarımız sonuna kadar kapalıdır ve sonuna kadar da kapalı kalacaktır.
İdeolojik mücadele yürüterek gelişeceğiz
Elbette ideolojik mücadele yürüterek ve bu temelde çekişerek pekişeceğiz ve gelişeceğiz. Biz komünistler bugüne kadar hem parti ve hareketimiz içerisinde ve hem de diğer yoldaşlarımız ve dostlarımıza yönelik olarak yaptığımız kesinlikle bu çerçeveye bağlı kalarak olmuş ve olacaktır da. Fakat dostlarımızın pragmatist, kuyrukçu ve dayatmacı çizgi ve siyasetlerine karşı da o derece hassasız ve bu yanlış temelde yürütülen girişimlere de acımasızız.
Devrimci ve demokratik güçler önümüzdeki yerel seçimlere çeşitli bloklaşma ve ayrışımlar ekseninde girmekte ve yürümektedirler. Komünist ve devrimciler arasında ana ilkeler ve prensipler temelinde şimdiye kadar bir ittifak düzeyi yakalanamamıştır. Kuzey Kürdistan’da BDP ve batıda ise HDP eksenli giren Kürt Ulusal Hareketi önderlik merkezli bloklaşma dışında tek tek parti ve hareketlerin bağımsız bir şekilde bir politika yürüttükleri söylenebilir.
Komünistlerin özellikle BDP-HDP ile yürütülen görüşmelerde bazı noktalarda sorunlar kısmi olarak aşılsa da ittifak ve ortaklaşmalar şu ana kadar istenildiği seviyeye ulaşamamıştır. Bu kapsamda mesela Dersim’de ilkeli ve devrimci hukuk çerçevesinde bir birlikteliğin yaratılması için BDP ve HDP ile görüşmeler sürerken tartışmalar belirli bir aşamaya gelmiştir. Bu noktada halkçı-devrimci yerel yönetimler programı ana ekseniyle yönelimimizi ortaya koyarken dostlarımızın özellikle 2009 yerel ve 2011 genel seçimler sürecindeki hatalı ve yanlış yaklaşımlarına yönelik kısmi olarak mutabakata varılarak mahkûm edilmiştir. Kuşkusuz adeta burnundan kıl aldırmadan bugüne kadar hareket etmeleri dostlarımızın önemli bir eksiklik ve olumsuzluğu olarak görülmelidir. Zira özellikle Kürt Ulusal Hareketi olarak dostlarımızın zayıf demokrasi kültürü başta olmak üzere tekçi ve benmerkezci siyaset ve dayatmalarının ürünü olarak yaklaşımından esasta kopmadıkları ve yeterince içselleştiremediklerini kabul etmek durumundayız. Bilindiği gibi geçmişteki yerel ve genel seçimlerde özellikle BDP’li dostlarımız komünistlere yönelik hiç de devrimci ahlak ve dostluk sınırlarına yakışmayan iddia, itham ve nitelemelerine maruz kalmıştır. Sekter ve yıkıcı dayatmacı yaklaşım ve politikalarına karşı her ne kadar esnek ve ikna edici yaklaşımlarımız olsa da bu olumsuz tutumlarından gelinen aşamaya kadar esasta vazgeçmemişlerdi. Fakat şimdiki süreçte belirgin bir şekilde bahsi geçen bölgede seçimi kazanamayacaklarını anladıkları için yaklaşımları göreceli de olsa değişmiş ve daha fazla ortaklaşma-dostluk ve dayanışma vurgusu öne çıkarılmıştır. Bir kere geçmişteki sekter ve aslı astarı olmayan ve çamur at izi kalsın misali yaklaşım ve politikalarının köklü bir özeleştirisi yapılmalıdır.
Zira bu devrimci dostluk ve ittifakların, demokrasi kültürü ve anlayışının, farklılıklara rağmen ajitasyon ve propaganda da serbestlik eylemde birlik politikasının da bir gereği olarak yararlı ve olması gereken bir durumdur. Hem bu sözde çok kültürlülük ve her bir yerelin iradesinin yansıtılması argümanı ve savunusuna karşı pratik politikalarda da bu öze uygun hareket edilmesinin de gereği olarak kendini koşullamaktadır. Başta BDP’li dostlarımız olmak üzere ve ona eklektik bir uzlaşma çizgi ve siyasetleriyle yedeklenen devrimci demokratik parti ve hareketlerin geçmişteki sekter ve dayatmacı, kuyrukçu ve pragmatist yönelimlerinin özeleştirisini vermek durumundadırlar. Bir düşünün ki yerel ya da genel seçimlerde farklı bir taktik politika izledik diye BDP’li dostlarımızın bizlere yönelik karşı-devrimci nitelemeleri ona yedeklenen siper yoldaşlarımızın ise buna sessiz kalarak kuyrukçu bir hat izlemelerinin kesinlikle başta hareketimize olmak üzere ilerici ve devrimci kamuoyuna özeleştirisi verilmelidir. Bütün bunlara karşı başta Kürt Ulusal Hareketi’nden olmak üzere günü kurtarma hedefiyle sessizce geçiştiren tüm dostlarımızın hala tüm bölge ve alanlarda devrimci dayanışma-dostluk ve siper yoldaşlıklarından dem vuruyor olması açık ki ciddi bir karışıklık ve eklektik oportünist bir hat içerisinde olduklarını göstermektedir. Dostlarını en uç noktada eleştiri perdesi altında haksız yere itham et ve buna karşı koro halinde sessizliğini koruyarak oportünizme devam et-Kürt Ulusal Hareketi’ne kuyrukçuluğunu da sürdür-, sonra da halk kitlelerinin ve tabii ki komünistlerin karşısına çıkarken de devrimci dostluk, dayanışma ve siper yoldaşlığından bolca dem vur. Bol keseden eylem birliklerinden bahset. Gerçekten ciddi ve ilkeli bir devrimci parti ve hareket bu kadar ciddiyetsiz bir durum karşısında nasıl olur da rahat olur ve bu durumu kabul edebilir?
Dostlarımızla lokal düzeyde bir mutabakat sağlanmış olsa da merkezi örgütlülükleri tarafından kabul edilmedi
Gel gör ki bazı dostlarımız ve siper yoldaşlarımız o kadar kanıksamışlar ki kuyrukçu oportünist çizgi ve siyasetleri işlerine geldiği gibi geçiştirmenin tavır tutumları içerisine girmekten vazgeçmemektedirler. Bu türden dostlarımızın demokrasi kültürleri o kadar zayıf ki demokratik ve sosyalist demokrasinin esamesi bile okunmamaktadır. Bu noktada geçmiş süreçlerde hiçte devrimci hukuka yakışmayan iddia ve ithamlar ve buna sessiz kalan dostlarımızın verilmeyen her özeleştirisi her geçen gün bizzat onları zayıflatmakta ve içten içe çürüten bir yön taşımaktadır.
Özellikle Dersim özgülünde Kürt Ulusal Hareketi’nden bölgedeki dostlarımızla yapılan görüşmelerde-lokal düzeyde kalan haliyle bir mutabakat-ortaklık yakalanmış ancak dostlarımızın merkezi örgütlülüğü tarafından bu durum kabul edilmeyerek, ortaya koyduğumuz ve bölge düzeyinde kabul edilen yerel seçim programı ve politikamız, merkezlerinin tek yanlı ve dar çıkarları öne çıkarak kabul edilmemiş, seçimlere kendi bağımsız adaylarıyla gireceklerini ve zaten daha önceden belirledikleri ya da eğilim içerisinde oldukları haliyle sürece ortaklaşmadan bağımsız gireceklerini ilan ederek ayrışmışlardır. Bu ve buna benzer yaşanan gelişmelerin, başta Dersim halkına olmak üzere ilerici, demokrat ve devrimci kitlelere ve kamuoyuna doğru anlatılarak sürece yönelik halk güçleri arasındaki ittifak politikalarında doğru ve yanlışların kim ya da kimler tarafından geliştirildiği açıklanarak kitleler bilinçlendirilmelidir.
Komünistler yaklaşık son on yıllık süreç içerisindeki 2004 ve 2009 yerel seçimlerinde, verili koşulları itibarıyla olumlu ve önemli derecede bir deneyim kazanmıştır. Bu doğrudan deneyimle elde edilen kazanım ve tecrübelerimiz asla küçümsenmemelidir. Hemen öne çıkarılması gereken önemli bir hususu burada vurgulayalım ki herhangi bir faaliyete ve tabii ki yerel seçimler çalışmasına halk kitlelerini ne kadar doğrudan katar ve onları söz, yetki ve karar sahibi yaparsak siyasetimizin de o kadar olumlu ve güçlü temelleriyle buluşarak etkili olduğu görülmüş ve yaşanmıştır. Aynı şekilde hangi bölge ve alanda-yerelde bir çalışma yürütürsek bizzat o yereldeki-parçadaki kitlenin doğrudan katılımıyla gerçekleştirilen faaliyetlerimiz etkisini kısa sürede göstererek olumlu yönde karşılık bulmuş ve maddi bir güç ortaya çıkarılmıştır. “Söz-Yetki-Karar İktidar Halka” şiarıyla Devrimci- Halkçı Yerel Yönetimler anlayışımız ve siyasetimiz doğrultusunda seçimlere girdik ve önemli bir dinamik ortaya çıkardık. Buradan hareketle 30 Mart 2014’deki Yerel Seçimlere de elde ettiğimiz bu tecrübe ve kazanımlar üzerinden yükselerek girmemiz ve bu perspektifi izleyerek hareket etmemiz gerekmektedir.
Feodal ilişkiler ve ben merkezci anlayış ve yaklaşımlar vardır
Ne yazık ki bu durumu komünist hareket olarak yukarıdan aşağıya bir bütün olarak tüm örgütlü ve taraftar- sempatizan kitlemizi yeterince harekete geçiremeyerek kolektif bir siyaset ve çizgi temelinde duruş sergilemekte bazı sorunlar da yaşadık ve hala da yaşıyoruz. Yine aşiretçilik, yine bölge ve kısımcılık, yine adamcılık ve kafa kol ilişkileri, yine pragmatizm ve duygusallıklar, yine feodal ilişkiler ve ben merkezci anlayış ve yaklaşımlar, sekter ve faydacı politikalar belirli ölçülerde kendini var etmeye devam etmektedir. Bu noktada tek tek köy ve mahallelerden tutalım da ilçe ve il merkezlerine, büyük şehirler ve Avrupa’ya kadar çeşitli düzeylerde yukarıdaki bütün olumsuzlukların yansımalarını görebilmekteyiz. Bir kere 2004 ve 2009 yerel seçimlerinde elde ettiğimiz başarı ve kazanımların ruhuna ve özüne uygun bir önderlik ve bütün yönleriyle sürekli halk kitlelerini daha fazla Devrimci-Halkçı Yerel Yönetimlere dâhil edebildik mi? Halk Meclisleri temelinde her bir bölge ve yerele ne kadar başarılı olduk? Genel olarak merkezi ve örgütlü işleyiş ve disiplin temelinde çalışmalarımızı ne kadar yerine getirdik. Ne derece rapor sistemini oturtabildik. Yaşanan ya da ortaya çıkan sorunlar karşısında ne kadar genel anlayış ve perspektifimize uygun olarak disiplini yerine getirebildik. ‘Bu tarlanın-arazinin tek yetkili sahibi benim ve başka hiç kimse ne söz söyleyebilir ne de başka bir şey yapabilir dolayısıyla astığım astık kestiğim kestik’ vb diyerek mi hareket ettik yoksa yetkilerimiz çerçevesinde önderliklerimizi layıkıyla yaparak gereklerini yeterince yerine getirdik mi? Ortaya çıkan sorunlar karşısında bizzat başta önderlikten kaynaklanan sıkıntıların faturasını bile götürüp altlardaki ve her bir yereldeki bir aktiviste ve bizzat halk tarafından sorumlu-yetkili kılınan ve kurumumuzun inisiyatifi ve demokratik merkeziyetçi işleyiş ve disiplinini gönüllü kabul eden yoldaşlara ve tek tek bireylere çıkarmak hiç de kabul edilecek ve normal karşılanacak bir durum değildir.
Öncelikle bugüne kadar ortaya çıkan problemlerin yerel yönetim ve seçimlere ilişkin merkezileşmiş kurum ve komitelerin önderlik edememe, yönetememe sorunundan ileri geldiğini kabul etmek zorundayız. Merkezileşen disiplin temelinde önderlik rolümüzü yerine getireceğiz ki buna rağmen gelinen aşamada bizlerle yürüyemeyecek durumda ve statülerdeki arkadaşlarla dostane bir şekilde ayrım çizgilerimizi de ortaya koyarak gönül rahatlığıyla bir saflaşmaya gidelim. Fakat gelişen nesnel süreç bu şekilde ilerlememekte aksine rekabet ve hasmane tavır ve tutumlarla parçalı ve dağınık bir seyir izlenmektedir. Bütün yoldaşlar bilmeliler ve bu ana ilkeden vazgeçmemeliler ki, halk içerisindeki çelişkiler doğru yanlış temelinde ideolojik mücadeleyle çözülür. Bu kapsamdaki sorunlar kesinlikle küfür, hakaret, tehdit, şantaj, kaba yaklaşım ve tutumlarla çözülemez ve ortaya çıkan çelişkilerin üstesinden gelinemez. Komünistlerin adaleti bir kere her insan için geçerlidir ve kesinlikle hiçbir bireyin savunması dahi alınmadan süreci sonuçlandırılamaz, sonuçlandırılmamalıdır. Ve yine, süreci tamamlanmayan herhangi bireyin teşhir edilmesi ve çeşitli damgalamalarda bulunularak izolasyona tabi tutulması, bu noktada amaç ve ilkelerimizden önemli bir kırılmayı da göstermektedir. Aynı şekilde süreci tamamlanmadan anti-propagandalarla bireyin yıpratılması ve çeşitli şekillerde uzaklaştırılması da önemli olumsuzluklardır. Konu özgülünde komünistlerin adaletine leke getirilecek her anlayış, çizgi ve siyasetlerden ve bu temelde köklü olarak teorik ve pratik yanlış politikalarımızdan bir an önce koparak temellerimize sarılmalıyız. Hangi neden ya da gerekçelerle olursa olsun, komünistlerin adaleti önde gelendir ve açık ya da kapalı bütün kurumlarımızda yer alan ve faaliyet yürüten tüm yoldaşların, bileşen ve bireylerin partiyle hukukları içerisinde kesinlikle savunma, kendini ifade etme ve doğru yanlış temelinde mücadele etme hakkının olduğu bilinmelidir. Daha süreci tam olarak tamamlanmadan-netleştirilmeden tez canlılığa düşmemek ve açıkçası kendi bindiğimiz dalı kesmemek gerekmektedir.
Küfür hakaret tehdit karalama gibi tutumlar Maoist komünistlerin tarzı asla olamaz
Herhangi bir birey ya da bireylerin Parti ve kurumlarıyla ilişkisi dondurulmadan ya da ilişkisi kesilmeden önce bizzat bireylerin kendini savunmasına olanak tanınmalı ve öncesinde kesinlikle herhangi bir damgalama- teşhir- küfür-hakaret- tehdit- karalama ya da anti-propaganda (zira süreç tamamlansa dahi küfür-hakaret-tehdit-karalama gibi tutumlar Maoist komünistlerin tarzı asla olamaz) vb faaliyetlere girişilmemelidir. Partinin açık ya da kapalı bütün komite, komisyon ve kurumlarında faaliyet yürüten yoldaşların ve aktivistlerin, diğer dost kurumlara bu konuda “Kırmızı çizgimizdir, şu bu insan olmayacak’’ vb diyerek süreci daha baştan itibaren sonradan işin içinden çıkılamaz bir duruma götürmemeliyiz. Aynı şekilde bizzat halk içerisinde ve dostlarımıza ilk süreçlerde kendi insanımızı teşhir edip çeşitli tavır ve tutumlar sonrasında aslında ilk başta yapılması gerekeni yapmayıp, kendi kurumsal mekanizmamız içerisinde doğru-bütünlüklü bir yaklaşımla ele almayıp ve ayrıntılı bir şekilde hiçbir tartışmaya ve farklı yanlış yoruma yer vermeyecek bir yöntemle sorunları çözemediğimiz için kendi ellerimizle sorunlar üretebilmekteyiz. Yine yaşanan gelişmeler sonucunda açığa çıkan ve aslında bizlerle tali bazı noktalar dışında esasta herhangi bir sorunu- çelişkisi bulunmadığı anlaşılan meselelere karşı, tutarlı olmak ve hiç beklemeksizin o ana kadar gerçekleştirdiğimiz yanlış anlayış, teorik ve pratiklerimizin tam tersi olanlarını derhal yerine getirmektir. Örneğin, halka gidip anti-propaganda yapmışsak bizzat halka yeniden gidip özeleştiri vermeli, dostlarımıza gidip yanlış şeyler ifade etmişsek gidip yanlışımızı düzeltmeli, kurumlarımızda yer alan ve ilişiği kesilen kişi ya da kişilerin savunmasını almadan kafamıza göre bir yargılama-hukuk işletmişsek özeleştiri vererek süreci yeniden başlatmalı vb gibi yöntemleri işletmeliyiz. Bu duruma ilişkin kesinlikle dar ve kapalı alanlarda kapalı kapıcılık politikası izlenmemeli ve bizzat kendi ellerimizle ele aleme yansıttığımız ve çeşitli önyargıların oluşmasına yol açtığımız gelişmeler karşısında esnek, açık ve sorumluluk bilinciyle hareket edilmelidir.
Halk kitlelerinin huzurunda hata ve yanlışlarımız düzeltilmelidir ki, olumlu yöndeki değişim ve dönüşüm gücü daha fazla olsun. Bu hususta ince eleyip sık dokumak ve ayrıntılı düşünüp kesinlikle doğru kararlar almak elzemdir. Ve yine başlangıçta yaptığımız son derece hatalı ve yanlış anlayış ve pratiklerden sonra gurur sorunu yaparak süreci geçiştirmemeli ve oportünist politikaları devam ettirmemeliyiz. Küçük burjuva gururun esiri olmak açık ki komünistlerin önemli bir olumsuzluk içerisinde olduğunu göstermektedir. Öz eleştirel yaklaşmalı, hata ve yanlışlarımızın neresinden dönersek o kadar iyidir anlayışıyla hareket edilmelidir. Herhangi bir alan ya da yerde, il veya ilçede, mahalle ya da köyde yerel seçim adayımızı belirlerken o yerdeki az sayıda-bir elin parmakları kadar bileşenimizin olduğu kurumsal yapımızın inisiyatifi ve insafına (bu kurumlarımızın çeperindeki 50-100 vs sayıdaki çoğunun da yakın taraftar kitlemizin insafına) bırakarak değil, bizzat o yereldeki ulaşabildiğimiz bütün halk kitlelerine açık çağrıyla demokratik bir şekilde öncesinden örneğin bir ay ya da bir hafta önce vs ön seçime katılmalarını sağlamak en doğrusudur. Hem bu şekilde herhangi bir bölge ve yereldeki aşiretçilik, kafa kol ilişkisi, çeşitli rant içerikli ilişkiler vb problemleri ve tehlikeleri de göreceli olarak belirli boyutlarıyla engellemiş oluruz. Ön seçimi yapılmamış her bir yereldeki durumun açık ki önemli bir sorunu-çelişkiyi kendi içerisinde taşıdığını belirtelim. Bütün bu ve buna benzer olumsuzluklarımızın panzehiri, çok net ifade edecek olursak hangi bölge- alan ya da yerel (şehir-ilçe-kasaba-köy-mahalle vs) de olunursa olunsun oradaki sorumlu birkaç kişinin inisiyatifine ve insafına her şeyi terk ederek değil bizzat o yerelde- parçadaki halk kitlelerine başvurarak bir sonuca gidilmesi gerekliliğidir. Zaten bizzat o parçadaki halk kitlelerinin açık bir şekilde doğrudan katılımıyla gerçekleştirilmesi gereken, aday adaylarının girdiği ön seçimler sonucu seçime bir kitlesel karakter de kazandırılmış olmaktadır.
Komünistler seçimleri devrimin gerçekleşmesi ve örgütlenmesi için birer mevzi olarak görür
Halk Meclisleri perspektifiyle oluşturulması gereken geniş kitlenin söz-yetki-karar sürecinde doğrudan yer alarak sürekli bir kitlesel içerik ve biçim kazandırılması doğru olandır. Ne yazık ki bundan önceki yerel seçim süreçlerinde ilan ettiğimiz halk meclisleri düzleminde il, ilçe, mahalle, köy vb çerçevede halk meclislerini oluşturamadık ve bu yönelimimizi sürekliliği sağlanmış kurumsal bir konuma getiremedik. Bunu yapacak ya da buna önderlik edecek güç, bileşen ve sorumlu kurumlar ise belediye başkanlıkları, muhtarlıklar vs değil ve onlara havale edilerek de değil bizzat demokratik alandaki genel merkezileşmiş ve onun her bir il, ilçe, mahalle ve köylerdeki kurumsal mekanizmalarıdır. Mesela demokratik alandaki merkezi kurumsal yapı ve buna bağlı olan bölge, il, ilçe, mahalle, köylerdeki kurumları, bileşenleri ve örgütlülükleri halk meclislerine önderlik etmelidir. Yoksa sorunu götürüp elde edilmiş belediye başkanlığı, muhtarlıklara vb yükleyerek bu işin içinden çıkamayız. Genel olarak yerine getirilemeyen bu perspektif ve politikanın faturasını da tabii ki belediye başkanı ya da muhtarlıklara çıkaramayız. Bizzat kendi sorumluluklarımız, görev alanımız ve doğrudan önderlik ederek yerine getirmemiz gereken görevlerimizi bir yandan yerine getirmemek diğer yandan ise bunun sorumlusunu bu noktada tali düzeyde görevleri olan insanlarımıza yüklemek. Bu durum kabul edilemez ve bizleri de düzlüğe çıkaramaz. Bu noktada önemli düzeyde kavrayış zayıflıklarının olduğunu vurgulamak isteriz.
Komünistler seçimleri devrimin gerçekleşmesi ve örgütlenmesi için birer mevzi olarak görür. Yerel yönetimlerin kazanılmasıyla halk kitlelerinin kurtuluşunun gerçekleşmeyeceği bilincindedir. Bunu sadece Sosyalist Devrim programı içerisinde ele alır. Bu bilinçle şimdiden komünistlerin nasıl bir yönetim anlayışının belirtisi olarak görür ve bu kavrayışla hareket eder. Bunun içindir ki olguya stratejik olarak bakmaz. Sadece ekonomik ve halk kitlelerinin ekonomik taleplerine cevap olma şeklinde ele almaz. Bu yönde halkı eğitir ve bununla da devrim olmayacağı babında bütün yerel yönetimler kazanılsa dahi burjuva faşist devletin yıkılmadan proletarya ve emekçilerin kurtulamayacağını savunur ve bunu uygular. Buradan hareketle komünistler, reform uğruna mücadele içerisinde yer alabilir ve Sosyalist Devrim için birer araç olarak onları kavrar ve mücadelesini yürütürler.
Halk kitlelerinin ekonomik talepleriyle birlikte ulus, milliyet, azınlıklar, dil, din, kültür vb sorunları ele alarak her bir konunun öne çıkan ve özgünlüklerini de dikkate alacak şekilde bir bütün olarak bakar. Bu durum bizi reformist hareketlerden ayıran önemli temel noktadır da. Biz komünistler halk kitlelerinin sadece ama sadece ekonomik ihtiyaçlarını giderme ve bu yönlü onların işini halletme değil bizzat olanları ve teorik pratik gelişmeleri bu bütünsel zemin üzerinden politikleştirerek seviyelerini yükseltme ve bilinç taşıma aracı olarak ele alırız.
Yerel seçim çalışmalarını ele alırken ‘şu benim adamımdır’, ‘bu benim köylümdür’, ‘bu benim-bizim akrabam ve hemşerimdir‘, ‘şu benim-bizim aşirettendir’, ‘bu benim harekettendir’, ‘şu bizim şehit ailesidir-kardeşidir’ vs şeklinde örgütleme yapmaz. Aynı şekilde ’sizin semtin alt yapısını yaparız’ , ‘sizin oğlunuzu-çocuğunuzu işe alırız’ şeklinde pragmatik anlayış-çizgi ve politikalardan alabildiğince uzak kalarak faydacı ve yanıltıcı propaganda yapılmamalıdır. Ayrıca, bizzat-doğrudan o yerel ve parçadaki kitlenin söz-yetki ve karar sahibi olarak iradesine başvurmadan bire bir görüşmelerle bireysel ya da herhangi bir kurum bazındaki tercihlerimiz üzerinden kitle içerisinde yukarıdan ya da tavandan atama usulü yönelimler, aday belirlemeler ve bu yönlü ajitasyon veya propaganda girişimleri içerisine kesinlikle girilmemelidir, bu temelde ki yaklaşım ve girişimlerin derhal önüne geçilerek halk kitlelerine doğrudan dayanma ve halkı sürecin bizzat öznesi haline getirmenin teorik pratik çalışmalarına yoğunlaşılmalıdır.
Kesinlikle çaresiz değiliz yeter ki halka dayanarak halkı sürecin öznesi haline getirebilelim
Bu kapsamda önemli diğer bir husus ise daha işin başında tüm diğer devrimci ve sosyalist parti, kurum ve demokrat kesimlerle birlikte hareket etme perspektifine sahip olmalıyız. Halk kitlelerinin, sınıfın, devrimci, sosyalist ve komünistlerin birliğine sürekli olarak önem verip böylesine güçlü gördüğümüz birliğe her daim sarılırız. Fakat bu durum, hiçbir zaman tek başına seçimlere giremeyeceğimiz-girmeyeceğimiz anlamına gelmemelidir. Öyle koşullar söz konusu olur ki- kimi tali hata ve eksikliklerimiz olduğu halde doğru olarak 2009 yerel seçimlerinde tek başına bağımsız aday olarak girdiğimiz gibi- diğer dost güçlere rağmen tek başına seçimlere girmek durumunda olabiliyoruz. Kesinlikle çaresiz değiliz, yeter ki halka dayanma ve halkı sürecin her aşamasında özne haline getirebilelim, sürecin ilk başlangıcından sonuna kadar tüm aşamalarında ve hatta kazanılan yerel yönetim ve diğer mevzilerde de bu perspektif ve ilkeyle yaklaşarak çalışmaları yürüteceğiz, yürütmeliyiz.
Çalışmayı yürüttüğümüz ve başladığımız alanda halk sınıf ve katmanlarından birleşebileceğimiz kişi, çevre, kurum ve partilerden herkesle ortaklaşma, sürecin- faaliyetlerin bir parçası haline getirme anlayışıyla hareket edilmelidir. Ortaklaşmalarda demokrasinin gereği olarak adaylar o yöre ve yereldeki halk kitlelerinin doğrudan katılımı ve onayıyla aday adayları, azami oranda ortak belirlenmelidir. Bu noktada gidilip kendi adayını resmileştirip sonra da gelip onu dayatma şeklindeki anlayış ve yaklaşımları tamamen yanlış eylem ve irade birliğini bozan girişimler olarak görmeliyiz. Şimdiki süreçte mesela BDP kendi adaylarını belirleyip kamuoyuna da deklare ettiği bir koşulda bu dostlarımız sonra da gelip onu dayatma şeklindeki yaklaşımı yanlıştır. Bu yönelimden de ciddi bir ortaklaşma ve irade birliğinin çıkmayacağı görülmelidir.
Ortaklaşmalarda bizzat işin ve sürecin örgütlenmesi için mümkün olduğunca geniş kesimlerle tartışılarak kararlar ortak alınmalıdır. Böylesine ortak alınan kararlar üzerinden de pratiğe yüklenmelidir. Sosyalist demokrasi anlayışımızda bunu gerektirmektedir.
Gerek bağımsız gerekse de ortak çıkarılan adaylarımızın profilinin nasıl olacağı önemli bir diğer husustur. Zira öne çıkan temsilciler her boyutta azami derecede halk karşısında temsiliyet gösterecektir. Halkın doğal önderleri denilebilecek ya da ihtiyacı bu yönlü karşılayacak halk tarafından sayılan, sevilen ve dürüst insanlar tercih edilmelidir. Mütevazi ve halkın çıkarlarını sürekli önde tutan, inisiyatifli, çalışkan ve bu mekanizmayı yürütebilecek-işlevsel kılabilecek-geliştirebilecek özelliklere sahip olmalıdır. Bu noktada ille de bizim çevreden değil diye böyle özellikleri olan demokrat, devrimci ve sosyalist adayların desteklenmemesi yanlıştır. Özellikle halkın önemli çoğunluğunun istemediği adaylar gösterilmemelidir. Popülist ve çıkarcı olanlara dikkat edilmeli, aday gösterilmemesi ve seçtirilmemesi için önem verilmelidir. Özellikle bu türden kişilerin yanlış pratikleri halk kitlelerinin gözünde devrimcilere mal olmaktadır ve genel olarak zarar vermektedirler.
Pratik çalışmalar kapsamında yoğunlaşılması gereken alanlar belirlenmeli ve bu alanların yerel dinamiklerine dayanılmalıdır. Bu düzlemde görev bölüşümüne gidilerek komiteler üzerinden faaliyetler sürdürülmelidir. Ajitasyon ve propaganda komiteleri, basın-yayın, kadın, gençlik komiteleri, mali komite, esnaf komiteleri vs şeklinde ihtiyaca göre örgütlenme ve komiteleşmelere gidilmelidir. Bu temelde görev ayrışımı gerçekleştirildikten sonra kitlelere somut olarak her yerelin, şehrin ve semtin özgünlükleri dikkate alınarak ve somut ihtiyaçlar tespit edilerek somut projelerle halka gidilmelidir. Her şeyi devrime havale etme ve şimdiden hiçbir şey yapamaz gibi bir durumda olmamalıyız. Zira özellikle son on yıldır Halkçı-Devrimci Yerel Yönetimler üzerinden gerçekleşen teorik ve pratik çalışmalarımızla önemli bir eşikten geçerek tecrübe edindiğimizi söyleyebiliriz. Yani her şeye sıfırdan başlamıyoruz. Gerçekçi olmalıyız ve gerçekleşmesi olanaksız abartılı yaklaşımlardan uzak durmalıyız. Belediye yönetimi ve başkanlığı, encümen üyeliği ve muhtarlıklar olarak her bir bölge ve alanda koşullarımız ve gücümüzün uygun olduğu yerlerde faaliyetleri yürütmeli ve amaçlarımıza-ilkelerimize hizmet edecek çalışmalar yapmalıyız.
Halk Meclisleri perspektifiyle halkın yönetimde her noktada örgütlenmesi için faaliyetlerimizi sürdürmeliyiz
Komünistler, halk kitlelerini 4-5 yılda hatırlanır ve ihtiyaç duyulur bir oy deposu olarak göremez ve bu şekilde kavrayamazlar. Uygulanacak olan Halkçı-Devrimci Yerel Yönetimleri doğrudan ve gerçek demokrasinin bir gereği olarak halk kitlelerinin bizzat sürecin gerçek öznesi haline getirebilmeliyiz. Biz komünistler yerel yönetimleri de yöneten ve yönetilen çelişkisinin şimdiden aşılarak çözülmesinin bir aracı olarak görür ve buna uygun çalışmalar yürütürüz. Bizim sosyalist demokrasimiz, burjuva partileri gibi sahte ve dolaylı demokrasi değildir. Halk kitlelerini yerel yönetimlerin her kademesine katma, denetleme, söz-yetki ve uygulamada bizzat özne haline getirme perspektifiyle hareket edilmelidir. Bu bilinçle Halk Meclisleri perspektifiyle halkın yönetimde her noktada örgütlenmesi için faaliyetlerimizi sürdürmeliyiz. Bütün işlerin ve görevlerin bağlayıcılığı ve inisiyatifi Halk Meclisleri’nde olmalıdır.
Bu bilinçten hareketle yine, kesinlikle adayları yukarıdan ve tepeden tayin etme ve belirleme anlayış ve siyasetine girmemeliyiz. Başka yerlerde oldukça uzun süre kalmış ve bir nevi seçim yapılacak alana yabancılaşmış ve uzaklaşmış bireyler yerine bizzat o alanı iyi bilen ve önderlik yapabilecek bireyler tercih edilmelidir. Unutulmamalıdır ki başka bölge ve alanlardan transfer edilen her aday adayı, daha işin başlangıcında dezavantajlarla sürece dahil olmuş demektir. Ve özellikle aynı alanda-yerelde birden fazla aday adayının söz konusu olduğu durumlarda da yine o yereldeki halk kitlelerinin katabileceğimiz ne kadarı varsa doğrudan dahil ederek Yerel Halk Meclisleri aracılığıyla, halkın doğrudan iradesiyle ön seçimler yapılarak aday belirlemesinde bulunulmalıdır. Ön seçimleri yapılmayan ve halka onayı alınmayan her durumun önemli bir sorun olarak kaldığını unutmamalıyız. Bu noktada hareketimizden uygun bulduğumuz bir aday adayı da aynı şekilde halkın doğrudan katılarak iradesi sonucu ön seçimlere tabi kalarak aday olabilecektir. Halk kitleleri mümkündür ki bizlerin uygun bulmadığı başka birini de pekala aday olarak çıkarabilir ve tercih edebilir. Bu noktada pek tabii ki halk kitlelerinin iradesi karşısında saygılı olacak ve halkın tercih ettiği adayı adayımız olarak destekleyeceğiz.
Geçmişte ve tabii ki şimdi ki süreçlerde de olası olan, hareketimiz ve onun birer parçası olan bazı kurumlarımız ya da bunlara bağlı olarak yer alan aktivistlerimizin, bireysel ve parçacı bir şekilde yukarıdan aday belirleme ve bu yönlü girişimlerine rastlanmaktadır. Bir kere, merkezileşmiş parti iradesi bağlamında hareketimizin yukarıdan aşağıya tek başına hiçbir kurumuna ve bireyine tek başına bir yetki verilmiş değildir. Bu hususta bizzat belirleyicilik, hangi bölge ve alanda ise oradaki halk kitlelerinin doğrudan iradesine başvurarak bir aday belirleme perspektifiyle anlayış ve politikamızın olduğunu hatırlatmak isteriz. Dediğimiz gibi hareketimizin herhangi bir kurumu veya onlara bağlı faaliyet yürüten bireylerinin layık bulduğu insanlar dahi olsa, kesinlikle hangi bölge ya da yerelde seçim olacak ise bizzat oradaki halk kitlelerinin doğrudan onayı-iradesiyle bir aday belirleme siyaseti ana prensibimizdir. Gel gör ki bazı kurumlarımız ve aktivistlerimiz, bu prensibe aykırı denilebilecek anlayış ve pratiklerle hareket etmiş ve girişimlerde bulunarak kendilerini o bölge ve yereldeki halk kitlelerin yerine koyarak aday belirleme yönelimine girmiştir. Bu yanlışı bir an önce terk ederek ana prensibe doğru çalışmalarımızı yoğunlaştırmalıyız. Bazı yoldaşlar, yaptıkları yanlış ve eksikliklerini görmek ve kavramak yerine, ‘benim bütün yaptıklarımdan kurumun haberi ve bilgisi vardır’ vb diyerek bir savunuya girmektedirler. Oysa kurum dahi yapsa, yukarıdan atama usulüyle aday belirlemek için yapılacak her girişimin kendi ana prensibimizden uzaklaşıldığını göstermektedir ve yanlıştır. Dolayısıyla herhangi bir birey de yapsa komite ya da kurumumuz da yapsa yanlıştır. Anlaşılması için hareketimizdeki Merkez Komitesi de yapsa yanlıştır. Çünkü ‘söz-yetki-karar iktidar halka’ şiarı sürece başlarken de süreç yani seçim bittikten sonra Halkçı-Devrimci Yerel Yönetim sürecinin tamamında da ana işleyişimiz olarak görülmeli ve kabul edilmelidir.
Yerel Seçimlere ilişkin Türkiye-Kuzey Kürdistan merkezli olmak üzere Avrupa ve yurt dışı bileşenlerinin içerisinde bulunduğu Merkezi Yerel Seçimler Komisyonu ve buna bağlı olarak her bir yerde faaliyet yürüten-yürütecek olan il, ilçe, kasaba, köy, semtlerde il yerel seçimler komisyonu, ilçe yerel seçimler komisyonu vb şeklinde örgütlenmeler merkezileştirilmiş iradeyle yürütülmekte ve yürütülecektir. Bu kapsamda dağınık ve parçalı değil, her birinin ayrı ve farklı seslerin yükseldiği-yükseltildiği bir faaliyet değil, birbirini ötekileştirmeyen ve her bir parçanın gönüllü birlikteliğini ve özgünlüğünü de esas alan bir merkezileşmiş iradeyle uyumlu ve koordineli olarak çalışmalar yürütülebilecektir.
Bütün çalışmalarımızda halktan hiçbir şey gizlememeli ve kitlelerin denetimine açık olmalıyız
Bütün faaliyet ve çalışmalarımızda halka hesap verme, hiçbir şeyi gizlememe ve kitlelerin denetimine açık olma perspektifi ve uygulamasına sahip olmalıyız. Elde ettiğimiz-edeceğimiz mevziiyi ve kurumu kitleler kendi parçası görmeli ve doğal bir sahiplenme haline getirilmelidir. O bölge ve yereldeki halk kitleleri tarafından doğrudan kurulan komiteler aracılığıyla denetleme mekanizması işlevli kılınmalıdır. Alınan bütün kararlarda halka danışmak ve kitlelerin onayını alma perspektifiyle hareket edilmelidir. Kitleler onaylamasa da ilkesel düzeyde olmayan konu ve hususlarda halkın iradesi tanınmalıdır. Çalışmalarımızın bütün noktalarında kadınlar ve farklı cinsel yönelimleri-tercihleri olan bireyler örgütlenmelere dahil edilerek söz-yetki-karar sahibi olarak her bir halkada sürecin öznesi haline getirilmeli ve bu yönlü özel politikalar izlenmelidir. Komisyonlar kurulmalıdır. Bütün çalışmalarda asgari düzeyde bu yönlü katılımı sağlayacak politikalar somut duruma göre hayata geçirilmelidir.
Her şehrin, ilçenin, semtin, mahalle ve köyün özgünlükleri dikkate alınarak dili, dini, milliyetler vb yönler doğru değerlendirilmeli ve halk kitlelerinin ilerici talepleri korunup yaşatılmalıdır. Öne çıkan ve kendini deklare eden her bir parçanın ve özgünlüğün temsili yönetimlerde yer almalıdır.
Bir siyasal kampanya olarak ele alınması gereken Yerel Seçimlerde propagandamızın merkezinde, Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Programı’nı kitlelere götürmek olmalıdır. Mevcut Türk devlet sistemine alternatif ve halkı kurtuluşa götürecek programın Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Programı olduğunu bilinçlere kazımalıyız. Bunun için Parti Programı’nın Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Programı bölümünü özellikle çeşitli araçlarla kitlelere taşımalıyız. “Nasıl bir yerel yönetim” sorusunu bu programımız doğrultusunda somut ve özel olarak yanıtlamalıyız.
Seçim propagandalarında hedef olarak emperyalizme bağımlı tekelci komprador burjuva partileri, başta da şu an hükümeti elinde bulunduran AKP’yi ve sistemi hedeflemeliyiz. Aynı zamanda buna paralel olarak özellikle bazı bölge ve alanlarda-örneğin Dersim’de faşist CHP’ye karşı özel olarak- sömürücü faşist düzen partilerine karşı da teşhir kampanyaları yürütmeli ve kitle çalışmalarında bu yönlü yoğunlaşmalıyız.
Faşist sömürücü düzenin hakim sınıf ve kliklerinin partileri arasında ve kliklerin kendi içlerindeki çelişkileri, anti-propaganda ve teşhir kampanyamızda siyasal olarak belirli avantajlar sağlamaktadır. Mesela AKP ve devletin çeşitli kurumları içerisinde Erdoğan-Gülen cemaatleri çatışması ve devlete egemenlik kurma kavgasındaki yolsuzluklar, usulsüzlükler, rant kavgaları, ihaleler, gözaltı ve operasyonlar üzerinden ortaya çıkan her türlü kirli ve özel mülkiyet çıkarlarına yönelik nesnel ve somut gerçeklikleriyle yerel seçimler arifesinde halk kitleleri nezdinde daha fazla teşhir durumu söz konusudur. Diğer yandan düzen partilerinden CHP ve MHP de, tekçi ırkçı faşist sınıf nitelikleri ve karakterleri gereği daha fazla merkezileşen ve derinleşen uluslararası emperyalist sermayeye uşaklıkta AKP ile yarışa girmişlerdir. Geleneksel ırkçı-faşist tek millet-tek devlet-tek bayrak-tek vatan eksenli ideoloji ve politikaları gereği, devrimci ve komünistler kesinlikle hakim sınıf ve klikleri arasında bir tercihe girmezler. Bu anlamda özellikle faşist düzen-sistem partisi CHP’den aday olan kimi adaylar belirli olumluluklar taşısa dahi, her şeyden önce yörüngesine girdikleri faşist CHP’ye yedeklenmezler ve ona karşı mücadele ederler. Bu özgülde etkili olduğu bölge ve alanlarda yukarıda ifade ettiğimiz gibi CHP’yi teşhir kampanyalarına özel önem verirler. Halk kitlelerini her türlü düzen partisi ve kliklerinden- tabii ki adaylarından kopararak ilerici, devrimci, sosyalist ve komünist adayların kazanması için faaliyet yürütürler.
Önümüzdeki yerel seçimler sürecinde kullanacağımız slogan ve şiarlar Sosyalist Devrim Programımıza hizmet edecek şekilde olmalıdır. Sloganlarımız somut olmalıdır. Örneğin aşağıdaki sloganlar genel olarak kullanılmalıdır. Bunların yanında her bölgenin özgül koşullarını dikkate alarak genel perspektiften kopmamak şartıyla özgün sloganlar kullanılabilir.
Söz-yetki- karar iktidar halka!
Düzen partilerinin adaylarına oy verme!
Kahrolsun emperyalizm komprador tekelci kapitalizm ve her türden gericilik!
Bütün uluslara azınlıklara ve inançlara eşitlik ve özgürlük!
Yaşasın devrimci-halkçı yerel yönetimler!
Yaşasın devrim sosyalizm ve komünizm!
Yaşasın halkların kardeşliği!
Komünist sosyalist devrimci demokrat ve ilerici adayları destekle!